1 Eylül 2005

KUŞDİLİ MEKTUPLAR

Yolculuğa çıkmak vaktini müjdeler gibi geldi bahar. Penceremin camından bakan serçeye sorsam 'çok bile durdun buralarda' diyecek gibiydi. Masamı süsleyen laleler solup giderken sessizce, dudaklarımdan çıkması muhtemel bir itiraz için çoktan cevabı yapıştırmışlardı bile; ne ki oyalanmak bir yerde, nedir ki bu ölmek tutkusu insanın illâ ki doğduğu yerde. Öyle ya.

Dili mi uzamıştı çiçeklerin ve ben ne zamandan beri kuş diline heveslenmiştim. Aslında yeni bir yolculuğa hazırlanmak demek bu ana kadar yürüdüğün yollarda üzerine yapışan hatıra tozlarından kurtulmak demektir, diyeceğim demesine de üşengeçliğim üstümde bugün. Şimdi kalkıp omuzlarının üzerinde taşıdığın o dipsiz kuyuya ineceksin, kapalı-açık sonsuz sayıda çekmecede düzenli-karışık duran, aşağıya sarkan, inat yapan, buruşuk, ütülü, kirli, temiz onca hatıra arasından tozlananları ayıklayıp, tozlanmayanları tertipleyeceksin.
Tozlanmayan hatıralardan öyküler yazacaksın oturup, bir türlü eskimeyen hatıralardan sayfalar dolusu romanlar yazacaksın. Yetmeyecek tabii, hiç yeter mi? Geriye kalanları kırpıp kırpıp şiirler yazacaksın kendine. Hayata ve aşka dair gerekli şeylerden bahsedeceksin. Hayata ve aşka dair olacaklar ama asla dahil olmayacaklar 'önemli gündem maddeleri' arasına. Sonra onlar birer hareli mektup olup uçuşacaklar güvercinlerin kırmızı gagalarında. Beyaz güvercinler, kınalı güvercinler... yabanıydı, evciliydi derken hırpalanacaklar doğal olarak. Rüzgârdı, yağmurdu, şimşekti, buluttu derken örselenecekler, belki yaralanıp, kanatılacaklar, belki bir nevi intihara mecbur kalacaklar.

Sonrasında bu yolculuğun, zamanın toz konduramadığı hatıralarından olma, baharın ruhunda kopardığı fırtınalardan doğma edebî çocukların olacak. Kaldıracaksın kapağını içinden ilk aşkın çıkacak, aralayacaksın sayfayı içinden otuz beş yaş aşkın fırlayacak. İlk sayfada kaybolacak, ortalarda bir yerlerde kendin olacak, sonuna doğru bu kayboluşların bitimsiz olduğunu anlayacaksın. Ne iyi olacak. Menekşe döşeli yollarda, kendinden bihaber yürüyen çocukların başına hareli mektuplardan biri düşüverecek bir gün.
Sarsılacak o çocuk ve sarsılacak hatıraları da. Hareli mektuplardan biri düşecek bir yazarın başına (uzun, kır saçlı olacak ama), yazar suçüstü yakalanacak ve suçüstü yakalanmaktan bir çeşit memnuniyet duyacak aslında. Sonra, bir gün, mesela bir kınalı güvercin bırakıverecek ağzındaki mektubu. Mektup bir süre havada asılı kaldıktan sonra evrim geçirip, kısa mesaj haline dönüşüp ulaşacak modern uzatmalı sevgilinin modern cep telefonuna. Cevapsız kalmamalı ne hareli mektuplar ne de kısa mesajlar. Kalmayacak ki zaten. Az sonra 'As soon as possible' şeklinde bir cevabı muştulayacak pek de güvercine benzemeyen, soğuk, cansız ve hayli ruhsuz 'cep postacısı'. Fincandaki orkideler bile gülecekler halime... Gülsünler diyeceğim omzumu silkip en kayıtsız halimle. Gülecekleri varsa görecekleri de vardır elbette. Yeni bir paket Londra çikolatası açacağım, kocaman bir parçayı koparıp atacağım ağzıma. Çikolata daha erimeden dilimle damağım arasında yeni bir yolculuk başlayacak, hatıraları tozlanmaya meyilli yeni bir aşk başlayacak, hatta diyeceğim o ki
başladı gitti.

Tijen Zeybek - Yenidüzen Gazetesi - 2002