31 Temmuz 2013

Mavi


mavi bir rüzgar esti
 mavi bir nefes
 yürüyüp geçtim sudan
 su maviydi ben derin
 içim dışım yıldız
 gülümsemem 
 yakamoz benim

Yağmur Çekiyor Canım


yağmur çekiyor canım
 toprak kokusu
 ocakta ateş
 bir de kahve
 sade...
 dudağımda nem
 geceki öpüşmeden

29 Temmuz 2013

Yoksa İçinde Terinden Bir Damla


yoksa içinde terinden bir damla
 ölsem susuzluktan 
 gene de dokunmam o suya
 beni cennete götürecek olsa da
 yürümem o yolu
 üzerinde ayak izlerin yoksa
 gözünün değmediği yere bakmam, bilesin
 ve eğer haberin olmayacaksa
 emin ol kahkaha atmam bir daha
 soyunur kendimi
 asarım bir ağacın dalına...

Yüzüm Sözümdür


yüzüm sözümdür
 demiştim sana 
 duralım can cana
 gözlerimde saklı
 yazdığım mektup 
 tane tane oku
 dinlesin dağ taş
 en uzaktan en yakına

Vakit Tamam


vakit tamam
 nasıl olsa kiraz dalında
 vakit tamam
 zaman: yazın ortasında
 vakit tamam
 yeşili zeytinin
 sarhoş ve ıssız
 sallanır suyunda

Mısra Mısra İlkbahar


parçalandık lime lime
 yürek bir yanda
 düşünce bir yanda
 soldu gülümüz
 alı bir yanda
 moru bir yanda
 tutuştuk alev alev
 savrulduk semaya
 dumanı bir yanda
 külü bir yanda
 birleştik vardık huzura
 güneş bir yanda
 ay bir yanda
 değdi etin etime
 sel oldu terim
 uzadı nefesim
 duyuldu sesim
 hece hece yağdı kar
 mısra mısra ilkbahar

20 Temmuz 2013

Sarhoş Tanrıça Şiirleri - 5


 iki kadeh şarap vardı masada
 koyduk ortaya karmakarış 
 bir sevda
 bir ucu kaf dağının ardında
 diğer ucu kuşun kanadında
 git dedi gözlerin
 git dedi sessizce
 şimdi git
 gel yüz yıl önce

19 Temmuz 2013

Sarhoş Tanrıça Şiirleri - 4


yerdeydim
 gökteydim
 derinde ve
 dipteydim.
 bir tohumda
 bir yıldızda
 havada, toprakta,
 kuş kanadında.
 geldim dedin
 bildim.
 durduk ikimiz elele 
 hayatın kıyısında
 sonra atladık uçurumdan
 düşer dururuz hala...

Sarhoş Tanrıça Şiirleri - 3


güz yeli gibiydin
 çokça serin, bazen sıcak
 bin yaprağı dökerdin
 azacık üşüsem,
 istesem saklanmak.
 kapattım gözlerimi
 seni gördüm
 açınca gördüm seni
 nefesinle çağırdın
 ah kınalı yapıncak

 ahh seni...

Sarhoş Tanrıça Şiirleri - 2


yürüdüğüm yol değil
 başım üstü gök değil
 yorgunum ey hayat
 sar beni pamuğa
 yatır ay ışığına
 bin yıl sakla...

Sarhoş Tanrıça Şiirleri - 1


 aldım yanağından bir parça
 dudağının kıyısından,
 gömleğinin sol yanından,
 iki parmağının arasından bir parça...
 bandım şaraba
 döktüm ağzıma...

17 Temmuz 2013

ÇALI DESTANI - 5


 sabah olur uyanırım, 
 uyanır dünya
 bir yasemin kokusu
 gelir musallat olur yakama
 tembel tembel gerinirim
 yasemin delirir
 tembel tembel esnerim
 yasemindir dinlemez
 biner rüzgârın atına
 gelir girer koynuma

Direndi Hayat


açtı gülüm
 kararmıştı gökyüzü oysa
 inadına yüzdü balık
 zıpladı dalga boyunca
 kararmıştı deniz oysa
 katrandı suyun yüzü
 inadına açtı çicek
 saldı kokusunu her yana
 oysa daha dün
 betona gömülmüştü toprak
 nerdeydi tohum
 nerdeydi yaprak...
 direndi hayat.

Yaşar Kemal


Ayıp değildir söylemesi çünkü suç benim değildir o yüzden söyleyeceğim Yaşar Kemal ve dolayısıyla İnce Memed’le geç tanıştım ben. Bırakın ilkokulu, ortaokulu lisede dahi okutmadılar, anlatmadılar, haberdar etmediler bizi o koca yazar, o güzel insandan.  Utancı bana ait değildir. Ancak Yaşar Kemal’le, İnce Memed’le tanıştığımda buna hazırdım. Onu söylemeliyim çünkü bunun önemli olduğunu düşünüyorum. Büyük yazarların büyük eserleriyle hazırlıksız olarak buluşmamalı çocuklar. Belki de onunla geç tanışmış olmam tam zamanında tanışmış olmam anlamına gelmektedir. Yaşar Kemal çevre tasvirleriyle büyüler insanı. Alır sizi ovaya götürür peryavşan kokusunu taa ciğerinizde duyarsınız. Alır sizi dağa götürür, zirvesine çıkarır, ödünüz patlar aşağı bakamazsınız. Yaşar Kemal anlatmaz size, yaşatır. Bir sarı çiğdem tarif eder ki o ne sarıdır öyle yarabbi, gözleriniz kamaşır ve asla görmediğiniz ama gönül gözüyle idrak ettiğiniz o sarıyı mümkünü yok bir daha unutamazsınız.

İnsana dair derin bilgiler veren ender romancılardandır Yaşar Kemal. O, romanlarında insanı ne yüceltir, ne küçültür ama onu olduğu gibi, tüm zayıflıkları ve gücüyle, tüm kusur ve güzellikleriyle, fedakârlık ve çıkarcılıklarıyla, yücelik ve alçaklıklarıyla, öylece çırılçıplak koyar önünüze. Ve siz o insanlarla, bu insanlık mevhumuyla, tüm bu hakikatle önce ne yapacağınızı şaşırırsınız. Kaçmak ister kaçamazsınız. Sindirmeniz için zamana ihtiyaç duyarsınız. Çünkü ancak ondan sonradır ki düşünceniz bir yere yönelir, yalpalamaktan, çatışmaktan, yinelenmekten azade olur ve kendi seyrini alır.

Sizi sizle yüzleştirir aslında romancı. Ama bütün bu söylediklerimden olumsuz, insanın kolunu kanadını kıran bir anlatım gelmesin sakın ola aklınıza. Tam tersine kâh sevinçten deliye dönerek, kâh kederden gebererek ama sadece on beş yirmi sayfa sonra sanki yeryüzündeki tüm güçleri kuşanmışçasına kendinizi her şeye hazır hissederek okur gidersiniz koca romanı.
Yaşar Kemal romanı okumak asla sadece okumak kavramıyla açıklanamaz. Yaşar Kemal romanlarında, özellikle İnce Memed’lerde iki faktörden birisiniz; Siz ve roman. Bir dünya siz, bir dünya roman. Kâh o size akar, kâh siz ona akarsınız. Bazen içleriniz, içerikleriniz karışır romanla, başınızı kitaptan alıp pencereden dışarı bakınca Anavarza ovasını, Yüreğir’i, Mesaryanın orta yerinde ya da Lefkoşa’nın ortasında bir apartman dairesinden Akdenizin mavi sularını görmeyi beklersiniz. Tam o anda, işte tam da görmeyi beklediğinizi göremediğiniz o “yokluk” anında olanlar olur. Değişirsiniz. İçinizde bir şey “çıt” diye kırılıverir. O kırıkla ne yapacağınız siz kalmıştır artık. Ve yolculuğunuzun geri kalanına.





“Kimi zaman Çukurova’ya bahar birdenbire iner. Çiçekler tomurcuklanır, kuşlar, arılar, böcekler, otlar birdenbire bastırır. Ilık güneş apaydınlık ortalığı doldurur. Kurdu kuşu, börtü böceği, yılanı karıncasıyla bütün yaratık yuvalarından dışarıya uğrayıp şaşkın, telaşlı, yeni, taze bir dünyaya kavuşmanın sevinci içinde yumuşacık toprakta gezinirler. Akdenizin üstünden yekinen, parça parça ak bulutlar, ovanın toprağına koyu, pul pul gölgelerini bırakarak Toros dağlarına giderler. Ve birdenbire, nereden geldiği belirsiz yağmurlar yağar. Ortalığı seller götürür. Sular taşar, yörelerine sapsarı milleri yayarak Akdenize deli bir hızla akarlar, mavi suyu kırmızıya boyarlar. Keskin mor kayalıkların aralarında, ışıltılı sarı çiğdem çiçekleri açar, sarvan kurmuş sarı çiğdemlerin bir ulu bahçesi olur dağlar. Ve bin bir çiçekle, kokuyla nennilenirler. Turaç sesleri gelir durmadan, kuytulardan, bucaklardan.”

Yaşar Kemal – İnce Memed 3




Yaşar Kemal’in en okunası romanları:

1-      İnce Memed – 1,2,3
2-       Dağın Öte Yüzü üçlemesi
1-Ortadirek
2-Yer Demir Gök Bakır
3- Ölmez Otu
      3- Akçasazın Ağaları
            1- Demirciler Çarşısı
            2- Yusufcuk Yusuf
      4-  Bir Bulut Kaynıyor
      5- Sarı Sıcak
      6- Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana




Usta’yı en iyi anlatan cümlelerinden bir seçki;

"Dağlar, insanlar ve hatta ölüm bile yorulduysa, şimdi en güzel şiir, barıştır." 


"Kendine güvendiğin için yalancı değilsin. Yalan dolan bilmediğin için yalan karşısında yenileceksin. Yalanın gücü doğrunun güçsüzlüğünden değildir. Yalanın geleneği var, senin doğrunun her gün yeniden yaratılması gerek. Her gün bir şafak çiçeği gibi yeniden açması gerek. Sen yenileceksin. Yenilmenin tadına varacaksın. Yenilmeyen doğru yenmiş sayılmaz. Doğru yenile, yenile öyle keskin bir hale gelmeli ki; Yüz bin yıl su altında yıkanmış, düzelmiş çakıl taşı gibi olmalı. "


"Her yıl bahar çiçeğe durduğunda, dünya nennilendiğinde, Ağrıdağının çobanları dört yandan gelirler, kepeneklerini gölün bakır toprağına atıp üstüne otururlar. Bin yıllık sevda toprağının üstüne otururlar. Tan yerleri ışırken kavallarını bellerinden çekip Ağrıdağının öfkesini, sevdasını çalarlar. Ve gün kavuşurken bir ak kuş gelir..."   
Ağrıdağı Efsanesi


"Benim için dünya bin çiçekli bir kültür bahçesidir; bir çiçeğin bile yok olmasını, dünya için büyük bir kayıp sayarım." 


"Şu dünyada her bir yaratığın tutunacak bir dalı var, insanın yok. Şu dünyada yalnız olan, kimsesiz, çaresiz olan yalnız be yalnız insandır. Herkesin, her şeyin yaşaması, ölümsüzlüğü var, insanın yok. Ağaç, kuş, otlar, böcekler, yılanlar çiyanlar, hiçbirisi, hiçbirisi yok olmuyor. Ama insan yok oluyor. Çünkü insan kendinde başlayıp kendinde bitiyor."    
Demirciler Çarşısı Cinayeti


"Şu insanlar, şu dünyada var oldukça her şeye akıl erdirecekler, kartalın uçuşuna, karıncanın yuvasına, ayın, günün doğuşuna, batışına, ölüme, kalıma, her şeye akıl sır erdirecekler. Karanlığa ışığa, her şeye, her şeye akıl erdirecekler, tek insanoğluna güçleri yetmeyecek. Onun sırrına ulaşamayacaklar."




16 Temmuz 2013

Oldu Sonunda


gül olup açtım hava sıcak,
 boz bulanıktı ova
 tam solacaktım ki
 buz gibi bir yağmur başladı
 bir boran bir fırtına
 dilemiştim kış olsun,
 hayatla düş bir olsun
 bildim, oldu sonunda

15 Temmuz 2013

Küçük Bir Kuştur Gövdem


küçük bir kuştur gövdem
 ruhum uzanır sonsuzluğa
 kanat çırparım duraksız
 kendi uçsuzluğumda
 ve gül olup açmak için
 konarım o çalıya...

14 Temmuz 2013

Ateş İdim Su Oldum


kuş kondu sabahıma
 bir mektup bıraktı
 diğerleri gibiydi
 annemdi sanki,
 sanki çocuğum
 incecikti bilekleri
 dudakları titrek
 ve gözleri kederliydi
 satır satır okudum
 ateş idim su oldum

Bir Şey Düştü İçime


bir şey düştü içime
 apaydınlıktı, yıldız gibi
 bir deli rüzgar esti
 sanki biri üfledi
 kayboldu aydınlığım
 yıldızım kayıverdi

13 Temmuz 2013

Hüzünbaz Bir Aşktı


güneşten bir huzme
 geldi düştü göğsüme
 dokundum
 sıcacıktı
 dokundum
 kucaktı
 dokundum
 kahkahayla karışık hüzünbaz bir aşktı.

Dedi Elbet Kavuşmak


dudağımın kenarında
 meraklı bir tebessüm
 vardım huzura
 aydedemin yanına
 dedim ışık, dedi med
 dedim gölge, dedi cezir
 dedim kanat
 dedi uçmak
 dedim yol
 dedi elbet kavuşmak...

Bir Sabah Uyansak


bir sabah uyansak
 bahar gelmiş olsa
 bütün dünya
 apak yağmurlarla yıkansa
 desek ki fena bir düştü 
 çok ağladık uykumuzda
 işte uyandık sabaha

10 Temmuz 2013

Hâlâ Gülümsüyorsun Çocuk


hâlâ gülümsüyorsun çocuk
 senden korkulur
 hâlâ yumruğun havada
 hâlâ inat ediyorsun meydanda
 rengarenk giyiniyorsun
 ağız dolusu gülüyorsun
 ve sarılıp sevdiğine
 uluorta öpüşüyorsun
 kitap okuyorsun çocuk
 şiir yazıyorsun
 muktedirin kabusu oluyorsun
 hiç yorulmuyorsun çocuk
 öyle güzel, öyle korkutucusun
 hayat senden razı be çocuk

Şarkım İsyan Olur


yürür giderim ayak izlerim gömülür taşa,
 söylerim, şarkım isyan olur
 yükselir arşa
 hasretimdir ağlatan dağı taşı
 çalı seslenir ardımdan
 ki ışığımda dinlenir o güzel başı

7 Temmuz 2013

Nefes Alıyorum


nefes alıyorum can
nefes alıyorum kan
nefes alıyorum kuş
nefes alıyorum ağaç
nefes alıyorum toprak
su alır beni içine
kalmaz orda dalar içime

Mutlaka Kalır


gün doğar
 doğsun
 gece iner üstüne
 insin
 bir taş atılır kuyuya
 dip derindir
 düşmesi uzun sürer
 sürsün
 çimlenecek bir tohum
 mutlaka kalır toprakta

6 Temmuz 2013

Zamanın Beşiğinde


ateşi ilk tuttuğumda 
 elimi ilk yaktığımda
 uçurumun kenarından
 aşağı ilk baktığımda
 zalime dik durduğumda
 boynumu her vurduklarında
 zamanın beşiğinde
 sallanıp duruyorken
 sen çiy tanesi
 ben sabah güneşiydim

5 Temmuz 2013

Yürüyordum Zamanyolunda


yürüyordum zamanyolunda
 içimde yeni bir şey vardı
 yürüyordu yanımsıra o da
 aydedeme rastladım,
 uzanıp ışığından aldım
 azacık...

ÇALI DESTANI - 3


yürüdüm dereyle yan yana
 uydurdum adımlarımı akışına
 coştuk bir sabah gün doğumunda
 uyuduk yeni ayın altında
 buhar olduk,
 bulut olduk,
 yağdık yeryüzüme
 yüzümmm, çalıya gömdüğüm
 ah be iki gözüm

4 Temmuz 2013

İki Yol Açıldı



sabahtı
 iki yol açıldı
 biri yakın biri uzak
 iki yol açıldı
 biri su öteki toprak
 iki yol açıldı
 biri güz biri bahardı
 önce dağılıp sonra
 toplandılar
 bulut olup göğe ağdılar.

ÇALI DESTANI - 2


 sezdim gelmekte olanı
 kurşun gibi ağır
 katran gibi kara
 bildim olmakta olanı
 yangın gibi sessiz
 deprem gibi zamansız
 soyunup çırılçıplak
 vardım çalıya
 çıkardı kalbini
 yatırdı beni
 göğüs boşluğuna

ÇALI DESTANI - 1


 çatlamış topraktır çalı ki
 gömüp yüzümu bağrına
 kanarım suya
 ve dahi 
 çimlenmeyi bekleyen tohumdur toprağımda ki döker gözüm yaşını veririm can suyunu

3 Temmuz 2013

Düşler Benim, Mucizeler de


gece gördüğüm düş sabah gerçek olur bazen, bilim adamları onaylasa da onaylamasa da... ve tesadüflere sığmayacak mucizeler yaşanır ki ispatlayamazlar laboratuvarlarında. hiç de olmaz umurumda. düşler benim, mucizeler de. ben zaten kendisiyim düşün de mucizenin de...

Tanrı ve Bilim Adamları


tanrıya daha çok inanırım bilim adamlarından ve bilim adamlarına daha az inanırım tanrıdan. kim bilir belki de zalime karşı mazlumun yanında duran, yüzüne vurmadan, başına çakmadan, kendi çizdiği kalıba girmeye zorlamadan sevebilen bir tanrı ihtimalini sevmiştir insan. kimi bulmuştur, bulamamıştır kimi. ama arayışın kendisi değil midir önemli olan. son kertede bulursun her neyi arıyorsan.

Işık


bastım yere yok idi
 geceye doğdum ışık idi
 bir kapıdan girip
 ötekinden çıktım
 sordum cümle aleme
 haberleri yok idi.

Babamdı Canımdı


tütün kokardı bağrı,
 ne zaman kahkaha atsa
 arkasından öksürmeye başlardı,
 kızardı, sert bakardı, 
 bazen sinir ederdi
 babamdı işte
 canımdı...
 özleyince canım sıkılıyor
 özleyince yüzüm bulutlanıyor
 özleyince... hasretinle kalıyorsun öylece.

Sevinç Kelebekleri


ne güzel gülüyorsun çocuk
sevincin kelebeklerden bir tren
geldi vurdu yüreğime
güller açtı içimde...

Sonsuz


gül yaprağından okurum
 dildamaktan,
 karanfil kıvrımından,
 cezardan.
 yazarım masallarımı suya
 su alır saklar sonsuza
 her gece dalmadan uykuya yoklarım
 sonsuz benim yastığımın altında.

Hakikat


yeraltına inerim
 gökyüzüne çıkarım
 yıldızlar konuşur benimle
 ister inanın ister inanmayın
 hakikat masallarda gizlidir
 gerçekler yalandır,
 kanmayın

Masal


gülde bir masal gizlidir
okurum satır satır 
yazarım geceye
gece alır saklar masalı
günü gelince masal bir sabah çiyi gibi ağar anaların yüreğine
çocuklarına anlatsınlar diye

Yitirilen Rüya


gülümsüyorduk
havada çiçek kokusu vardı
açıldı gerçeğin kapısı
ne çiçek kokusu
ne gülümseme kaldı
yitirdik rüyayı