21 Nisan 2003

Aşk Yeniği Bir Yazının...

Bir kavga, bir dehşet, bir savaş kasırgası esti ki yüreklerimizde, bakmadık, görmedik erguvan açtı mı bu bahar. Hani o geçen baharın gözde dulu Erguvan. Durdu mu Irak’taki ölüm yağmurları, kalktı mı ölü çocuk yüzleri topraktan? Kulak vermek lazım şimdi. Kırlangıçlar uçup duruyor mu çer çöp yuvalarının etrafında, kuzeyden güneye kuş yolculuğu var mı? Özgür mü bulutlar akarken tepemizden, güneyden yağmur, güneyden çiğ, güneyden geçmişin kokusunu taşıyorlar mı? Elimizi alnımıza koyup da uzaklara bakmak lazım şimdi. Bakıp da yurdumu ortasından bölen varilleri birer ağaç gibi görmek lazım şimdi. Sormak lazım kalçası dövmeli kadınlar giriyor mu hâlâ şairin rüyalarına, kiminle bölüşecek bu bahar mevsimin ilk çileğini? Durup dinlenmek lazım şimdi, durup tamir etmek lazım acıyan yürekleri. Yoklayalım bakalım kendimizi, bakalım aşk yeniği bir yazının ak sayfalara kazınması vakti mi.

Yürürken sokakları kırbaçlayan peleriniyle bir derviş girer rüyalarıma şimdi. (Yürürken kolları bacakları parçalanan bir Ali.) Mavi suların kıyısında beklenmedik bir sürpriz gibi dikiliyor, suskun, kara pelerinli bir adam ve gözlerinde çigan müziği. (Mavi suları yokmuş Iraklı’nın, bütün sular kirli, bütün sular vavi.) Bir uykuya dalsam diye düşünür korkağı yazarın, bir derin uyusam diye geçirir aklından kaçağı sevdanın, kiminde bir telaş “aman hatasız olsun bütün satırlarım.” Keşke bir hata yapsa mevsimler, bir derin yanlışa düşse zaman, sarsak başına her şeyi.

Durup biraz dinlenelim şimdi. Bir kucak bulalım alabildiğine sıcak, bir yatak bulalım alabildiğine rahat. Bir yerlerden Sezen söylesin, bir yerlerden romantik bir İspanyol müziğinin sırasıdır şimdi. Hatta Gelincik sızlansın Ayna’dan, Dilâra mırıldansın. (Çingene pembesi elbisesi, çıplak ayaklı bir kız çocuğunun bakışları cam kırıkları gibi batsın dursun şimdi.) Ölüm kalanların uydurması, ateşse yananların diye bir cümle düşsün içime, kurt olsun, dert olsun sabahlara kadar. Bir yanım aşka yatsın, bir yanım uykuya. Bir yanım cevapsız sorulara dönsün yüzünü, bir yanım gittikçe umutsuzlaşan, ölgünleşen bir ışığa. Sonra sabah olsun da uyumamış olayım, sabah olsun da uyanmamış olayım ikisi arasında fark yoksa. Ölüm kalanların uydurmasıysa ben gidenlerden, ateş yananların uydurmasıysa ben yananlardan olayım, cümleye ters olsa da, uysa da uymasa da.

Mavi suların kıyısındaki o günden beri konuşuyorum düşlerimde kara pelerinle dervişle. Soruyorum da cevabı yokmuş gibi dikip gözlerini gözlerime duruyor öylece. İki simsiyah göze kesmiş (gene) esmer bir yüz. Bir görünüp bir kaybolan esrik bir çigan müziği yalayıp duruyor kulağımın memesini. Bir deli düşten bir deli düşe yuvarlanıp duruyorum gece boyunca. Ne zaman uyansam sabaha çok var, ne zaman açsam gözlerimi çığlık çığlığa, sabaha çok var, sabaha çok var daha. (Bilmem sabahı hatırlar mı çocuklar Irak’ta.) Ne kadar tuhaf bir Nisan bu. Ne kadar karışık yazla kış birbirine. Ben çağırıyorum Kış’ı. İç sesim çağırıyor durup dinlenmeksizin. Halâ aşk yeniği bir yazı döşenemeyecekse sayfalara işi ne baharın işi ne yazın buralarda. Halâ aşk yeniği bir masal yazamayacaksam, hâlâ aşk yeniği bir roman duruyorsa yarım, işi ne baharın, işi ne yazın bende. (Çocuklar ölüyorsa en çok savaşlarda, çocuklar ölüyorsa en çok açlıktan, çocuklar çalıştırılıyorsa fabrikalarda en çok ve cam kırıkları gibi batıyorsa bakışları acıdan, gelme sakın yaz, gelme bahar)
Bana bir rüzgâr lâzım şimdi. Uğul uğul bir rüzgâr uçursun beni buralardan. Ayaklarım yerden kesik, karma karış saçlarım ve bir şiir mırıltısı dökülsün dudaklarımdan. Bana bir yağmur lâzım şimdi, anlık aşkları da asırlık aşkları da tertemiz sularıyla durmaksızın yıkayan. Bir gök gürültüsü lâzım bana, deli gibi koşan atların yere vuran toynaklarını anımsatan.

Durup dinlenmek gerek. Dinlenmek için Iraklı çocuklarla koyun koyuna yatmak, Filistin’de Rachel olmak gerek. Aşk yeniği bir yazı yazmak gerek şimdi. Aşk yeniği yazılar için savaş yeniği çocukları sevmek gerek.

Tijen Zeybek (20 Nisan 2003-Yenidüzen)