22 Mart 2003

Diş Perisi, Kış Prensi, Kıbrıs Meselesi

Bol bol yağmurlar yağıyor, ne güzel. Şimdi bu sular yazın çıngır sıcağında kullanılmak üzere necip memleketimin barajlarında, göletlerinde birikiyor mu? Bu kadar ıslak bir kıştan sonra yazın susuzluk çekersek, olmaz yani. Hani hiç duymuyorum su rezervlerinin zenginleştiğiyle ilgili tek bir haber bile. Nereye gidiyor bu sular başını alıp alıp. En son muz üretimiyle ilgili bir çalışması vardı sanırım hükümetin. Kopenhag herkese bir çeşit gelmişti de hükümete “muz üretiminin incelikleri” şeklinde gelmişti. Sonrasını bilmiyoruz.

Bir de Diş Perisi eksik olmuyor bizim evden bu aralar. Ahmet pat diye dişini söküveriyor. Sonra sanki bu işin aslını hiç bilmezmiş gibi “Anne, bu akşam uyurken dişimi yastığın altına koysam Diş Perisi bana para getirir mi?”diye soruyor. Para isteme numarasına bak. Ben de bozuntuya vermiyorum hiç. “Sanmam.” diyorum. Diş Perisi bile bu aralar Kıbrıs meselesiyle uğraşıyordur. “Ben gene de koyacam.”diyor oğlum gözümün içine bakarak. Eh diyorum, sen bilirsin. Şansını dene. Ertesi sabah uyanır uyanmaz ona bir mektup yazıyorum:

Sevgili Ahmet,
Sen çok şanslı bir çocuksun. Çünkü ailen ve arkadaşların seni çok seviyor. Çünkü Irak’ta yaşamıyorsun. Bak bütün bunlar olmasa da çok paran olsa pek de mutlu olmazdın sanırım.
Seni çok seven,
Diş Perisi

Aceleyle mektubu yastığın altına sokuşturup, dişi alıyorum. Sonra da koridordan “Sabah oldu, günaydııııııın!”diye çağırıp, duvarın dibinde tepkisini bekliyorum. Hiç unutmuyor. Gözünü açar açmaz yastığın altını karıştırıp mektubu buluyor. Kısa bir an bekliyorum sonra hayal kırıklığı içindeki sesini duyuyorum; Offf! Offfffff yau!. İşte böyle. Sonra çok hayıflanıyor Ahmet. Anne diyor diş perisi para getirmedi bari bir hediyecik getirseydi.
Evet kış güzel. Onunla olan aşkımı bilenler şikâyet ediyor. Yeter artık, diyorlar. Çağır çağır getirdin, ilân-ı aşk ettin. Daha doymadın mı, gönder gitsin artık. Ama halâ bıkmadım soğuklardan, yağmurdan. Gri havalardan da. Çıngır yazı özlediğimse pek söylenemez. Mesarya’nın göbeğinde, toz duman, sivri sinek, tepiş dur. Oysa şimdi ne güzel yemyeşil her taraf. Yeşil üzerine sarı desenli bir coğrafya. Haziran’a kadar güzeldir bu mevsim. Sonrası kâbus. Bir de sular kesilirse zırt pırt. İşte o yüzden şimdiden söylüyorum ya. Yumurta kabuğuna kadar her yeri doldurmalı. Hatta eskiyen mersedesleri de depo olarak kullanabiliriz. Hani ziyan olmasın diye şeyettiydim. Fena mı?

Bir de Papadopulos sağlık kontrolü için ABD’ye uçmaz mı bunca işin içinde. Bak bak bak! Ben de Amerikan hastaneleri sonsuza kadar bize angaje edilmiştir sanıyordum. Türkiye ve KKTC egemenlerine. Meğer “Beni kendi ülkemin doktorlarına asla, öldür allah emanet etmeyiniz.”sendromu onların başına da musallatmış. Tüh! E bari anlaşsalar da sağlık kontrollerini aynı zamanda yapsalar, aynı uçakla uçsalar ekonomik olmaz mı? Dünyanın parasıdır şimdi Amerikalara uçmak. Hem bu petrol krizinde. Cık cık cık!

Tijen Zeybek (21 Mart 2003, Yenidüzen)