31 Ocak 2014

Rutin ve Ritüel

Onlarca kumru vardır etrafta. Ama bir tanesi var ki, bazı sabahlar gelir konar pencerenizin kenarına. Sabah gözünüzü açınca onunla göz göze gelirsiniz. Ve yattığınız yerden hiç kımıldamadan onu seyredersiniz. Ve bunu çok ama çok seversiniz. O "bazı sabahlar" sizin ritüelinizidir. Özeldir. Yattığınız yerden tadını çıkarırsınız.
 Ancak eğitseniz bir kuşu ve her sabah gelse konsa pencerenize ve her sabah uyandığınızda ilk onu görseniz bu sizin rutininizdir. Ve giderek, baksanız bile görmez olursunuz kumruyu. Ya da görseniz bile bakmaz olursunuz. Rutin böyledir.


Rutin ve ritüel hakkında düşünmeli. Günde iki kahve içersiniz mesela. Ve çok ama çok seversiniz kahve içtiğiniz o anları. O kadar önemsersiniz ki köpüklü sevdiğiniz için yanlışlıkla kaynamışsa kahve döker yenisini yaparsınız. Bu seferki tam istediğiniz gibi olur. Damak çatlatarak içersiniz. Bu ritüeldir. Ama günde on tane ve hiç bodaya çıkarmadan içiyorsanız bu sizin rutininizdir.

Keçi Günü Şiirleri -10



İlk ışıklarıyla sabahın
Kurumadan nemi
Yaprakların
Koy cebine bilyemi
Al getir kendini
Bekliyorum

Keçi Günü Şiirleri -9



Beni düşünüyorsun

Biliyorum
Ellerin kıpırdayıp duruyor
Seziyorum
Hadi uyuyalım artık
Geceler tekinsizdir
Kapına dayanırım diye
Çok korkuyorum

Keçi Günü Şiirleri -8



Uzatıyorum saçlarımı
Sırf sen kıskanıyorsun diye
Omuzlarımı

Keçi Günü Şiirleri -7



Parmağını uzatıyorsun
Yaklaşıyor parmağın
Bir serçe ürkekliğinde
Çeneme konuyorsun
Boynumu geçiyorsun
İhtar ediyor gözlerim
Durmuyorsun
Oynuyorsun ateşle

Keçi Günü Şiirleri -6



Dokunuyorum
Bulutsun
Sokuluyorum
Toprağımsın
İçim rahat
Öpüyorum seni
Duramıyoruz
Koşuyoruz el ele
O bilinmeze

Keçi Günü Şiirleri -5



Sessiz bir zelzele 
Koynumda sakladığım
Portakal çiçeği
Alıyorsun avuçlarına
Gidiyorsun
Sonra hasret kalıp kokusuna
Geri dönüyorsun
Çiçeğim sende
Kokusu bende 
Eyy sevgili
Gitme
Kal benimle

Keçi Günü Şiirleri -4



Suyla ateş
Yerle gök
Çakan şimşek
Aç kendini
Sonuna dek
Ha düştü 
ha düşecek

Keçi Günü Şiirleri -3



Tende siyah
Tende kırmızı
Hangisi
Hiçbiri 
Hepsi

Keçi Günü Şiirleri -2



Öyle bir gülüm ki ben
Dikenim uysaldır çiçeğimden
Öperken, severken, dişlerken
Ölürken, öldürürken

Keçi Günü Şiirleri -1


Kalbimde 
Kitlidir
İpekten
Kelepçe
Diğer ucu
Sende

Keçi Günü Şiirleri



Çok yakın dur bana
Çok çok yakın ama
Konuş benimle
Nefesin karışsın nefesime
Kadehlerde şarap
Dudaklarda kelam
Yangının kıyısında
İçelim sadece
Haydi, şerefe...

29 Ocak 2014

Rutin ve Ritüel

Rutin ve ritüel hakkında düşünmeli. Günde iki kahve içersiniz mesela. Ve çok ama çok seversiniz kahve içtiğiniz o anları. O kadar önemsersiniz ki köpüklü sevdiğiniz için yanlışlıkla kaynamışsa kahve döker yenisini yaparsınız. Bu seferki tam istediğiniz gibi olur. Damak çatlatarak içersiniz. Bu ritüeldir. Ama günde on tane ve hiç bodaya çıkarmadan içiyorsanız bu sizin rutininizdir.

Suya Düşse Yüzümüz



Suya düşse yüzümüz
Su utanır, kararır
Göğe ağsa suretimiz
Gök sıkılır kapanır
Yağmak ister bulut
Bilir bekler tohum 
Bekler tarla, bekler
Cümle yaratık
Bulut sakınır yağmurunu
Sakınır oldu insandan
Yazık ki yazık

Hangi Tanrı



Hangi suyla yunsak
İçimizin kirini
Hangi denizlere döksek
Biriktirdiğimiz bu kini
Hangi tanrı affeder
Ve esirger kendimizden
Kendimizden bizi

İçimdeki Bu Yangın



Ne desem azdır
Ne söylesem eksik
Sönmez artık
Mümkünü yok
İçimdeki bu yangın
Değil mi ki dağı taşı
Dağı taşı kavruldu
Toprağı dahi yandı
Yandı bu dünyanın

Davacıdır Bizden



Ağaca acımadık
Söktük attık, yaktık
Ormanın kralı aslan
Kafese kapattık
Aleme maskara yaptık
Çektik aldık kuşları
Tıktık kafeslere
Coğrafyasız bıraktık
Kadınları alıp sattık
Çocukları aç bıraktık
Çilekeştir bütün varlık
Cümlesi şikayetçi
Hakkımızda davacıdır
Davacıdır bizden yazık

Kara Kara Düşünelim



Varıp dikelim gözümüzü
Bakalım artık uzaklara
Suskun, üzgün oturalım
Oturalım bucaklarda
Kara kara düşünelim
Düşünüp de kahredelim
Nasıl vardık buralara

Üşüyünce



Üşüyünce ben
Üşür sanki dünya
Sığınsam da 
Sıcacık yatağıma
Bilirim ne yazık
Binlerce çocuk
Titrer durur
Köprü altlarında

Bir Çocuk Bakışı


                                            görsel:cd
Bir çocuk bakışı
Düşer soframa
Gün ortasında
Kapkara kesilir
Kesilir dünya

Kuş Sesleri



Kuş sesleri duyunca

Boğazım düğümlenir
Dursa masamda
Büsbütün ekmek
Aklıma hep
Öldükçe gözleri
Büyüyen çocuklar
Gelir

Eyy İnsan




Eyy insan
Umut kestin 
Tohumundan
Vazgeçtin
Vicdanından
Ve eksildin
İnsanlığından
Yaşanası değil
Bundan gayrı dünya
Var artık sen de 
Sen de yaşama...

Gülmeyince Çocuklar



Gülmeyince çocuklar
Beklemeyin açmaz
Kırlarda papatyalar
Doymayınca çocuklar
Beklemeyin yağmaz
Bereketli yağmurlar
Öldürüldükçe vicdanlar
Çoğalır günahlar
Ve koyulur karanlık
Alnımıza kazılır 
Hak ettiğimiz utançla
Birlikte insafsızlık

Kızıl Gelincik



Bin sene gelmese de
Gelir bahar sonunda
Uyanır uzun uykusundan
Kızıl gelincik ovada

Azaldık İnsanlığımızdan



Azaldık insanlığımızdan
Azaldık lokma lokma
Geçtik vicdanımızdan
Geçtik paylaşmadıkça

Gözlerine Düştüm Çocuk



Gözlerine düştüm çocuk
Kanadım ve bildim
Çıkması zor bakışların
Bakışların var senin...

Öte Sular



Sular vardır deniz dolusu
Sular vardır kardan ak
Ve dahi şerbetten tatlı
Sular coşkun, durgun
Akar ha akar
Bir de öte sular vardır
Kimdir bu beni yıkayanlar
Diye şaşkın sorar
Ölü çocuklar

Aç Çocuklar




Sadece
Aç çocukların
Gözleri
Büyük gelir
Yüzlerine
Çok fena 
Bakarlar
Acıtırlar

27 Ocak 2014

Okumak



Okumak aktif bir eylemdir. Okuyacaksınız. Çok okuyacak, çok karşılaştıracak, çok kuşkulanacak, kere be kere kendinizden ve önceki bilgilerinizden şüpheleneceksınız. Sonra kimileri pekişecek, kimileri değişecek. Bu okumanın diyalektiğidir, kaçınılmaz. Bu diyalektikten yoksun bir okuma kuran/incil okumasına benzer ve sizi bilmeye değil inanmaya götürür. Kuru kuruya inanırsınız. Sonra da gözleriniz hep inandıklarınızı destekleyen yazıları arar. Bulursunuz. Ama bilgiyi değil, tıpkı sizin gibi ama sizden önce inanmış, iman etmiş olanları... Böylece ideoloji dinsel bir nitelik kazanır ki korkunç bir şeydir. Buna düşmüş çok insanımız var. Görüyoruz, tespit ediyoruz ve not ediyoruz.

O Ağaç



Sabah olmaz bu gece
Durup dururken
Nedendir bilinmez
Gene "O" ağaç
Çiçeklendi içimde

Varlığım Kanatlanır



Damlacıklar halinde
İndikçe yağmur
İndikçe üstüme
Hafiflerim kendimden
Varlığım kanatlanır
Ayrılır bedenimden
Bir hayal halinde
Beliririm sende
İç geçirirsin derin
Haberin bile olmaz
Konduğumdan göğsüne

Küçücük Bir Yalan



Bıçak gerekmez
İlla ki kurşun
Taşlamak
Zehirli ekmek
İlmiğe boyun geçirmek...
Küçücük bir yalan
Yüzün kızarmadan,
Bir çift göz
Riyakar bakan,
Bir tek cümle
Kafayı bulmuşken
Hiç beklenmedik anda
Ağzından çıkan,
Öldürür... Hem de nasıl
Hiç acımadan

Tuhaf Sessizlik





Tuhaf bir sessizlik
Hüküm sürüyor içimde
Sıcaklık sürekli
Yirmi derece
Yaz yok, kış yok
Baharı, güzü yok
Dün ve yarın yok
Eriyip akmış zaman
Çökmüş yerin dibine
Sonra da donup kalmış
Donup kalmış öylece

Ne Çok



Ne çok güne uyandık
Ne çok gece indi üstümüze
Ne çok yol yürüdük
Ne çok oyalandık durduk
Kaldık bir yerde
Ne çok yedik be
Ne çok içtik öyle
Ne çok ağlayıp güldük
Sevdik, seviştik yerince
Ne çok yaşadık böyle
Bir tek ölmedik işte
Ölmedik be

Çerağ




Çerağı içimde yaktım
Rüzgarı içimde estim
Yağmur oldum yağdım
Deniz oldum coştum
Alemi koydum içime
Uyandığım ol demde
Zamanı akıtıp durdum
Hep içimden içime

Son Yaprak




Asmadaki son yaprak
O kınalı yapıncak
İncecik sapcığından
Ayrılıp düşüvermiş
Şu mecalsiz rüzgara
Nasıl oldu yenilmiş

Kumru



Bir garip kumru idi
Yavrusu akça
Pencereyi açınca
Havalanırdı korkuyla
Bu sabah hiç korkmadı
Korkup da hiç kaçmadı
Durmuş meğer yüreciği
Soğumuştu gövdeciği
Vurdun beni kumru sen
Sabah sabah kalbimden

Gölge



Gözleri bulut
Bakışı yağmur
Nefesi ışık
Hayal meyal bir gölge
Yürüdü geldi sessizce
Durduk öyle karşılıklı
Gözlerimiz hep yaşlı
İçimi çekerek uyandım
Bildim, o babamdı

Duvar



Eski, yorgun bir duvar
Üzerinde derin izler var
Genç, çocuk, ihtiyar
Dokundukça dokunmuşlar
El izinden bitap duvar
Kocaman bir kamburu var
Eyy derin kuyudan 
Eyy uçsuz ovadan
Eyy dağların ardından
Daha sırdaş eski duvar
Sen de geldin geçiyorsun
Geçip de gidiyorsun
İki kapılı bu handan
Gözün arkada kalmadan

Nece



Nece söyler dil...dinle 
Nece söyler bülbül şarkısını, 
Çiçek kokusunu salar nece
Tıp tıp atıyor bak yüreğim
Yürek atışı necedir... söyle
Gece usulca iner
Gün çekilir usulca
Çıt çıt eder ağaçların dalları
Bilirim ki söyleşirler
Acep sohbetleri nece

24 Ocak 2014

Sadakat -10



Bin yılı aştık
Bin kere uçtuk
Bin kere düşüp
Bin kere kalktık
Bin kere öpüştük
Bin kere yattık
Bin kere öldük seninle
Bin kere öldürdük

Sadakat -9



İflah olmaz bir deli
Kopardı ayırdı etinden
Ayırdı kendini
Avcuma koyuverdi