Kıbrıs Türkü bir çocuk gibi büyüyor. Ve büyüdükçe öğreniyor. Her büyüyen çocuk gibi de öğrendikçe acı çekiyor, geçmişe yanıyor, pişmanlık duyuyor ve yumuşacık kalbi sertleşiyor. Önce garantörünü tanıdı Kıbrıs Türkü. Aslında ırkdaş olmanın, aynı dili konuşuyor olmanın ve dindaş olmanın her şeye yetmediğini gördü. Çıkarlar çatıştı mı, büyük olanın, kurtarıcı olanın, garantör olanın, ana olanın çıkarları küçük olanla, kurtarılmaya muhtaç olanla, yavru olanla ters düştüğü anda bütün bu hakikaten duygusal bağların bir anda koparılıp atılabildiğini gördü. Ayrı devlet ilan edilse bile aslında yavru devlet olmaktan öteye gidilemediğini, Türkiye Devleti ile ilişkilerin hiçbir zaman eşitler arası ilişki olmadığını, oldurulmadığını gördü.
Bütün bunlardan sonradır ki Kıbrıs Türkü ta başından beri yönetmekte olanların aslında ne yaptığını anlayabildi. Cinayetlerin neden işlendiğini, camilerle kiliselerin neden bombalandığını, bütün bunlar sonucunda nasıl kurtarılmamızı gerektiren şartların oluştuğunu, neden kurtarılma operasyonunun bir savaşa dönüştürüldüğünü, neden Türk Ordusunun neredeyse adanın tümünü ele geçirecek duruma geldiğini, neden bozulan anayasal nizamın tekrar tesis edilmediğini, neden İnönünün 1964de Kıbrıs Hükümetindeki görev ve haklarınıza Geri dönünüz.çağrısını Kıbrıs Türkünün duymadığını.
Artık her şey o kadar ortaya serilmişti ki. Denktaşın adayı Türkiyeye bağlama yeminini oğlunun ağzından duyabildik. Ve bu yeminin halâ bugün geçerli olduğunu da Annan Planıyla öğrendik. Ayrı devlet falan, sadece adanın diğer sahipleriyle, Rumlarla olan ayrılığı iyice kalıcı hale getirmek, bölünmüşlüğü Taksime dönüştürmek ve belki bir süre sonra da ilhakla işi tamamına erdirmek gayesinin bir basamağıydı. Bu yüzden Türk Elçiliğinin KKTC bütçesinden daha büyük bir bütçesi oldu her zaman. Bu yüzden bütün üretim durduruldu, fabrikalar kapatıldı, narenciye bahçeleri kurumaya terk edildi. Bu yüzden ürettiğimiz patatesi Türkiyeye satmak yerine Türkiyeden patates satın alıp bizimkileri toprağa gömdük. Karpazda tütün ekiminden vazgeçtik ve sigara fabrikası kapanmaya yüz tuttuğu bir dönemde Turgut Özal adayı ziyarete gelince yardım istedik. Ama Özalın cevabı hazırlanan geleceğe uygundu: Ne yapacaksınız sigara fabrikasını. Biz size Türkiyeden sigara göndeririz. Öyle oldu elbet. Sigara fabrikası bitti. Bitirildi. Geliyor hâlâ Türkiyeden sigaralar.
Bütün bunlardan dolayı adanın yarısı memur oldu. Türkiye devleti ile ters düşen bir hükümet göreve geldi mi iki ay maaşları ödemezsin bak bakalım durabiliyor mu o hükümet iş başında. Böylece Denktaşın egemenlik dediği ve Rumlardan istediği şeyin aslında Türkiyede olduğu ortaya çıktı. Bunu da netleştiren gene Annan Plânı oldu. Çünkü bu plânla sadece Türkiye bu adada tamamen egemen olamayacaktı. Aslında Kıbrıs Türkü kendi devleti, kendi hükümeti, kendi kurumları ile eşit bir şekilde Rumlarla yeni bir ortaklığa girecek ve dünya üzerinde yerini alacaktı. Bu egemenliğin önemli bir kısmının sadece ana vatanla değil dünyanın bir parçası olmanın koşulu olarak Avrupa Birliği ile paylaşılması demekti. Bu dünya üzerinde Kıbrıs Türk halkı diye bir halkın varlığının tescili ve kabulü demekti. Oysa Denktaş ve onun gibi düşünenler böylesi paylaşımlara çok yabancıydılar. Ağızlarından çıkan bir sözle, bir talimatla düzenlerin bozulup düzenlerin kurulmasına alışıktılar bu topraklarda.
Bu yüzden bugün kendi ana dilimiz bir sorun Avrupa Birliğinde. Tıpkı kimliğimizin sorun olduğu gibi. Çünkü Helsinkide Çillerin Vasiliuyla yaptığı anlaşmaya göre Rumlar tüm Kıbrıs adına ABye başvurabildiler ve bugün Rumca ABnin resmi dillerinden biri haline geliyorken Türkçe bunun dışında kalıyor. Bu yüzden, Denktaş Herkes Kıbrıs Cumhuriyeti Pasaportu alarak ABnin nimetlerinden bireysel olarak yararlanabilir.derken yanılıyor. Çünkü ABde iş bulabilmenin koşulu ait olduğun ülkenin dilinin yani ana dilinin ABnin resmi dillerinden biri olmasıdır. Evet Çillerin Gümrük Birliğine girebilmek karşılığında verdiği taviz ve ondan sonrakilerin bunun üzerine Kopenhagda, Laheyde ekledikleri hatalarla gün geçtikçe iş içinden çıkılmaz bir hal alıyor.
Sonuç olarak bugün, Denktaş, kendine Türkiyeli göçmenlerden yedek bir halk oluşturma peşinde ve bize önerisi bu ülkeden göç ederek ya da ana dilimizin Rumca olduğunu kabul edip bu dili öğrenerek AB pasaportu alıp bireysel olarak kurtuluşu seçmemiz ki bu kendisinin de bizden kurtuluşunu getirir. Başbakan Eroğlunun önerisi ise, Türkiyeli birileriyle evlenmek ve karşılığında parasal yardım almak, son kertede de TC pasaportu alarak Kıbrıs Türk halkı olduğumuz iddiasından vazgeçerek bütün kurtuluşumuzu TÜRK olmaya bağlamak. Elbette Türkiyedeki Türklerin neden kurtulmuş gibi bir halleri yok sorusunun cevabını veren de yok.
Biz ise Kıbrıs Türk halkı olarak var oluşumuzu sürdürebileceğimiz bir alan istiyoruz. Kendi dilimizi konuşmak, kendi kimliğimizle dünya üzerinde yerimizi almak istiyoruz. Annan Planıyla bunu elde edeceğimizi ummuştuk.
Tijen Zeybek (8 Nisan 2003-Evrensel)
06-04-2003