14 Ocak 2003

İktidar Bağımlıları

Evet, statüko bazıları için dayanılmazdır. Koltukları bir gözden geçirsenize. Ve bu koltukların sahiplerini. Hep aynı isimler değil mi? Bir oturan bir daha kalkmamış, kaldırılmamış. Ya da kalkmışsa daha büyük bir koltuğa oturmak için kalkmış. Bir yerlerden emekli olanlar başka bir yerlere genel müdür, başkan, komisyon üyesi, danışman, koordinatör vb cafcaflı isimler altında atanarak yeni ve okkalı bir maaş için mevkiler yaratılmış. Emekli lise müdürleri komisyon üyesi, emekli bakanlar kurumlara genel müdür, emekli müsteşarlar KİT’lere müdür, emekli daire müdürleri bankalara başkan, başkan yardımcısı olmuşlar. Bakanlar hep aynı, başbakan hep aynı. Kâh Ekonomi ve Maliye, kâh ayrı ayrı Ekonomi Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, bir ara Maliye v e Gümrükler, bir başka ara Ekonomiden Sorumlu .....ne bileyim ben ne bakanlığı. Amman yandaşlardan kimse açıkta kalmasın korkusuyla ne kadar lazımsa o kadar bölüp, ne kadar lazımsa o kadar koltuk yaratarak, koltuk sayısı kadar da “statükocu” yaratmayı başarmışlar.

Sadece Annan Planı’na değil aslında herhangi bir anlaşmayla varılacak çözüme karşı çıkanlara bir bakın. Hepsi kocaman kocaman koltuklarda oturuyorlar. Hepsi en az iki, üç maaş alıyorlar, bir çoğu aile boyu koltukçu. Her şeye iktidarın o baş döndürücü zirvelerinden bakmaya o kadar alışmışlar ki başka türlü nasıl varolacaklarını bilemiyorlar. Onlar, kapılarında el pençe divan odacıların, şoförlerin kendilerinde uyandırdığı o büyüklük duygusunun esiri olmuş bağımlılardır. Birileri onlara varlıklarının ne kadar önemli olduğunu, içinde bulundukları kurumun ve dahi ülkenin onların paha biçilmez zekâlarına ne kadar da ihtiyacı olduğunu mütemadiyen hatırlatmalıdır. Sürekli zirvelerde dolanan bu “adamlar” ofislerinin kapısından girdiklerinde kendilerini bekleyen ful makyaj, ful aksesuar, ful evet efendimci, sadakatinden kuşku duymadıkları “özel sekreter”leri tarafından günaydınlanmazlarsa o gün onlar için gün değildir. İmkânı yok nefes alamaz, yaşayamaz, varlıklarını hissedemezler.

Bu güne kadar dolaştıkları zirvelerin sarhoşluğundan yüzlerinde genellikle alaycı bir gülümseme ve gözlerinde karşısındakini kayıtsız şartsız hakir gören yabancı bir bakış vardır. Uzatılan mikrofonlara konuşurken ve kameralar karşısında hep bu öğrenilmiş maske ifadelerin arkasına saklanırlar. Kendilerini bir kale gibi kuşatan kurumlarından çıkarken kapının önünde bekleyen siyah makam arabaları ve ne yanında durup, nasıl hizmet edeceğini şaşıran, emekçi olduğunu çoktan unutarak tanrılaşmış patronları karşısında ister istemez kullaşan şöförleri iktidarlarının dayanılmaz lezzetteki tadını onlara bir kez daha tattırırlar. Bu tat gün boyu, bütün icraatları boyunca ağızlarından hiç eksilmez çünkü varlık nedenleri, bağlı bulundukları rozete oy toplamak için yurttaşların zaten hakkı olanı onlara inayet gibi sunmaktan ibarettir. “Efendim çocuğun kadro meselesi...”, “Bakanım oğlanın iş konusu...”, “Sayın Yutan, söz verdiğiniz düşük faizli kredi...” Ve onlar, bütün bunlar karşısında “borcunu” nasıl ödeyeceğini bilemeyen insanların iltifatları ve minnet duygularıyla ha babam narsist duşlar alırlar.

Bu durum o kadar uzun bir süredir devam etmektedir ki, onlar için bütün bunların olmadığı bir yaşam tahayyül edilesi değildir. Bu konuda son derece haklıdırlar. Çünkü için için hissettikleri o değersizlik duygusu sonuna kadar gerçektir. Taa derinlerinde bir yerlerde varlığını duyumsadıkları ama bir türlü bilinçlerinden söküp atamadıkları bu gerçeklik, yani bulundukları yeri sahip oldukları değerli meziyetlerin varlığına değil de aslında sahip olamadıkları bir takım özelliklerin eksikliğine borçlu oldukları duygusu, koltuklarına sıkı sıkı yapışmalarına yol açar. Ve kaçınılmaz olarak statükoya. İçin için bilirler ki iktidarlarını diğer insanlarda olmayan bilgi ve becerilerine değil, onlarda var olan ama kendilerinde bulunmayan onur ve kişilik eksikliğine borçludurlar. Bu onursuzluk ve kişiliksizlik durumu o derece ruhlarına sinmiştir ki konuşma sırasında “Ben, Bakanım bu eşeği buraya bağla derse buraya bağlarım, buradan çöz şuraya bağla derse şuraya bağlarım.”diyebilmektedirler.

Bu yüzden başka bir düzen, bambaşka bir Kıbrıs onların ödünü patlatır. Sudan çıkmış balık yanlarında halt eder, perişan olurlar.

Tijen Zeybek (14 Ocak 2003 Yenidüzen)