12 Haziran 2013

Hişşşşt Oradaki


hişşşşt oradaki,
bak bulut biriktiriyor gökyüzü
bak nasıl da coşkun toprak
ilk damla ha koptu ha kopacak
hey sen,
zulme karşı 'ama'sız direnen
bak nasıl da uzuyor ışıkları güneşin
bak altından bir hale gibi
konuyor başına taç yaprakları hürriyetin

Unvansız Varolamayanlar

Gazete köşelerinden ekranlara bir unvan enflasyonudur da gidiyor. Herkes dr, herkes doç, herkes psikolog, sosyolog, uzman, yardımcı doç, profesör. Bunların yanına ekleyin diyetisyen, estetisyen, astrolog vs. En dam üstünde saksağan vur beline kazmayı kıvamında olan unvan ise hayat koçu. Koyunun erkeği olan, bildiğimiz boynuzları olan ya da olmayan, öz hakiki, doğal, normal, organik koç dışında başka bir koç bilmezdik. Ha bir de koyunun koçundaki kim bilir neye özenerek erkek çocuklarını koççum benim diye seven erkeklerin ağzından duyuyorduk bu sözcüğü. Derken hayatımıza televizyon girdi paldır küldür ve sonra da diziler. Beyaz Gölge diye bir tanesi vardı ki bir lisenin basketbol takımının maceralarını anlatıyordu. İşte orada tanıştı bir nesil insanın koçuyla. Basketbolun antrenörü olmuyordu demek ki, ne de kaptanı. Burada bambaşka bir kılıkta çıkmıştı karşımıza sözcük. Elbette Anglosakson coğrafyada bizde yaşanan (münasip) hoşluk yaşanmıyor. Onlarda zaten  sözcük koç değil coach ve çalıştırmak, yetiştirmek anlamlarında kullanılıyor. Amma akıl vermek, akıl hocalığı yapmak anlamları da var. Bu durumda yaşam koçu akıl koçu oluyor. Aklınız azaldıkça -ki azalsın diye çabalıyor düzen- koçunuza gidiyorsunuz, yüz lirayı bayılıyorsunuz  o da Amerikan tandanslı kurlarla arttırılmış kendi akılcığından akıl beğenip size veriyor. Hangi üniversite, hangi fakülte, hangi enstitü bu kürsüyü açmış, nerde eğitim veriyor, kaç yıl diye soracak olursanız ki hiç sormuyorsunuz be insanlar cevabım öyle bir kürsü ve öyle bir okul, eğitim kurumu yok. Genellikle ABD kaynaklı kurslar var. Önce oralarda "trainer"leri yetiştirip Anadoluya saldılar. Şimdi de onlar sürü sürü koçlar yetiştirip toplumların bağrına salıyorlar. Kurscular. Bunlar ne iş yapar diyecek olursanız bunlar kursçu. Afili kurs diplomaları var duvarlarında asılı. Her neyse esas konumuza dönelim; unvanlar ve unvansız varolamayan yeni nesil insan türcüğü.

Bunların arasında zaman öyle getirdiği için, konjonktürel olarak ortam uygun olduğundan, rüzgarın yönü öyle estiğinden vs hacılar, hocalar, ilahiyatçılar, imamlar, fıkıh uzmanları, İslam alimleri, din erkekleri ordusu var. Vallahi gözümüz yok neden olsun ki ama Türk Ordusundan kalabalık ve zenginler. Bülent Arınç'ın deyişiyle "Güzel Allahım verdikçe veriyor, verdikçe veriyor". Bunlar kahır ekseriyeti sakallı erkekler. Yuvarlak sakallı. Yanakları al al. Arada hort zort edenler olmuyor değil ama onlar hemen ekranlardan uzaklaştırılıyor. Ekranlara arz-ı endam ettirilenler sakin görünümlü, tatlı dilli, hoşsohbet. Sunucular ya da program yapımcıları bunlar karşısında bir ezik, bir mahcup, bir neredeyse suçlu hallere bürünerek konuşuyorlar. Bol haşa'lı, estağfurullahlı, zat-ı alinizli, hocamlı cümleler kuruluyor bu programlarda. Sık sık Allah'ın iznine başvuruluyor. O kadar sık başvuruluyor ki, tövbe tövbe, sanırsınız Allah stüdyoda bir yerde oturmuş bunların programını yönetiyor. Bunlar Muhammed dedikçe, Mevlana dedikçe, efendimiz dedikçe, Kuran, ayet, sünnet dedikçe program sunucusu koltuğunda ufalıyor ufalıyor ufalıyor parmak çocuktan beter oluyor. O kadar ki ekrandan bakınca hocam hocam dediği adamdan yaşça büyük olduğu belli olmasına rağmen kabahat işlemiş de okul müdürünün karşısına çıkarılmış ilkokul çocuğu gibi davranıyor. Bütün bu hocaya saygı, hocanın dediklerini can kulağıyla dinleme ve anlattıklarıyla imana erme ambiansı da yetmiyor, bir yandan da hocaya hayran izleyici mektuplarından satırlar ekranın altından okutuluyor. Kolaysa imana gelmeyin artık. Topluca gelindi zaten. Benim bu gidişata katkı koyacak naçizane önerim her eve bir cami fikridir. Derhal gerekli yasal düzenlemeler yapılsın ve bütün villaların bahçelerine havuz yerine münasip ebatlarda minareli cami dikilsin.

Mimar mühendisler camisiz minaresiz proce zinhar çizmesin.

Tijen Zeybek - Mart, 2013

Sokaklar Bizimdir



sokaklar ki koştuk yalın ayak
saklambaç oynadık köşe bucak
kuytularda öpüştük, heyecanlı, utangaç
sokaklar bizimdir beyler,
haddini aşmaktır elimizden almaya kalkışmak

Biz Kadınlar



biz kadınlar çocuk doğurur,
hamur yoğururuz.
can suyunu veririz ağacın, çiçeğin.
ve yürür gideriz arkasından hürriyetin.

Ah Gece


ah gece ahh gece
önce kiskanıyorum sonra
öpüyorum gözlerinden.
aydedeyi doğuruyorsun ya
gönlünce
deli oluyorum sevinçten.