21 Mayıs 2013

Üç İhtimal

Üç ihtimalli bir hayatın içinde savrulup duruyoruz. Üç vehmedilmiş ihtimal. Asla ezelden gelmeyen ve asla ebediyen sürmeyecek olan bu üç ihtimalin hayatlarımıza çizdiği sınırın içinde savrulup duruyoruz. Onları biz yarattık. Biz besleyip büyüttük ve bizi işgal etmelerine izin verdik. Kendi zavallı vehimlerimize yenildik kısacası. O yüzden yeterinden ve gereğinden uzun sürdüler ve neyin asıl neyin kurmaca, neyin hakikat neyin yalan ve neyin yaşamak için elzem olup neyin olmadığını ve daha birçok şeyi birbirine karıştırdık. Daha da beteri birbirlerinin yerlerini aldıklarına inandırıldık. Hepimizi bir şekilde cenderede tutan bu üç (başa bela) ihtimali gözden geçirelim. Birbirlerinden bir farkları yok, o yüzden sıralamaya bakarak yanlış vehimlere kapılmayın.
1-      Türkiye’ye ilhak olmak
2-      Kıbrıs Devletine ortak ya da yama olmak
3-      Bir devlet ilan edip TC’nin kucağına vermek


Üç haysiyetsiz ihtimal. Üçü de karaktersiz. Üçü de kolaycı. Üçü de bağımlı. Üçü de bir başka iradenin oluruna kalmış. Üçü de korkak. Üçü de yılgın. Üçü de zavallı. Üçü de yalan dolan. Sırayla gidelim.

Birinci ihtimal hiç olmadı. Kıbrıs Türkü taksim dedi ama hiçbir zaman ilhak demedi. Ama bu sakıncalı hayalin sahipleri endazenin bir tarafına KKTC’yi diğer tarafına gayrimeşru çocukları olan ilhakı koydukları zaman hep gayrimeşru çocukları ağır bastı. Ondan yana tavır aldılar.

İkinci ihtimalin peşinden koşanlar çoktur. Bunlar genellikle birinci ihtimale muhalefet ettiklerini sanarak alternatif olarak ortaya Rumcasını koyuyorlar. Ortaklığa aklımız yatmıştı. Bizim, yani Kıbrıslı Türklerin. Amma ve lakin Rumların aklına bu iş hiç yatmadı. Ne dün, ne de bugün. Ol hikâye ondan ibarettir. Rumlara AB’ın, ABD’nin ya da BM’nin baskı yapmasını ve onlara baskıyla bir çeşit ortaklığı kabul ettirmesini isteyenler 1960’a bakmayı reddediyorlar. 1963’e bakmayı reddediyorlar. Yirmi Temmuz’a lanet edip, 15 Temmuz’u olmamış sayıyorlar. Feci bir akıl karışıklığıdır ki o akıllar itinayla, kurslar, burslar, eğitim seminerleriyle kazandırılmıştır kendilerine.

Üçüncü ihtimali yaşıyoruz. Her gün daha aleni, her gün daha saygısızca, daha utanmazca, daha arsızca. Azarlanarak, tartaklanarak, itilip kakılarak.

Oysa bir ihtimal daha var.. Şarkıda olduğu gibi bize sorabilirsiniz “O da ölmek mi dersin?” diye. Biz de “Belki” diye cevap veririz. Ama değmez mi? Yunanistan ve Türkiye ne kadar bağımsız ise en az o kadar bağımsız bir devletin sahipleri olarak yaşamak idealinin peşinde koşmak, o ideal için Kuzeyle de Güneyle de kavga etmek, hak edilmesi gereken, kutsal bir meziyet olan bağımsızlık için değmez mi? Ancak kimse yorulmak istemiyor. Kimse düşüp dizlerini kanatmak istemiyor. Kimse sokağa çıkıp kirlenmek istemiyor. Kimse oturduğu koltuklardan kalkmak istemiyor. Hükümet edenler bağımsızlık ya da onur ve saygınlık peşinde değil son model Mercedes peşinde olduğu için, paragözlüklerinden, bulundukları makamı hak edecek niteliklerden yoksun olduklarından dördüncü ihtimalin peşinden koşan yok. Gerçekçi olup imkânsızı isteyen de. Oysa biz Tayyip beyin temmuz ziyaretinden önce yazmıştık pankartımıza. Ondan çok önce de dillendirmiştik. Ne TC’ye biat ederiz ne de Rum’a yama oluruz, demiştik. Onlar da bize siz kimsiniz, demişlerdi. Biz de biz “biz”iz, asıl siz kimsiniz demiştik.

Bize dayatılan üç ihtimalin üçünü de reddediyoruz.

Bizi TC hükümetlerine şikâyet eden, maaşlarımızdan ekonomik kriz nedeniyle kesinti yapan, ücretleri donduran, asgari ücrete üç kuruşluk artışı çok gören ama kendileri bizim paralarımızla saltanat sürenleri ve bu gidişe dur demek için değil sadece subaşına kendileri geçmek için sıranın kendilerine geleceği günleri ellerini ovuşturarak bekleyenleri, kurdukları ve devamına talip oldukları bu düzenle birlikte külliyen REDDEDİYORUZ.

Tijen Zeybek - Mart, 2012