12 Mart 2003

Yedek ve Seyyar Halk

Bir halkın iradesi işte böyle yok sayılır. Daha doğrusu bu bir iradenin değil doğrudan doğruya bir halkın kendisinin yok sayılmasıdır. Bu öyle nezakete bulanmış, çaktırmadan ve iki yüzlülükle yapılan bir yok sayma muamelesi falan da değil. Bu kabaca, hoyratça, kör kör gözüm parmağına bir yok sayılış. Rumlarla anlaşma mı istiyorsunuz? El cevap, “Açayım kapıları da gidin.”Anlaşma yapmaktansa anlaşma isteyen bir halktan kurtulmayı tercih ediyor görüşmecimiz. Kıbrıs sorununa çözüm mü istiyorsunuz, düğüm mü var ki çözeceksiniz? Hepsi sizin hayaliniz. Oysa ne sorun var ne soruncuk. Memleket güllük gülistanlık. Annan Plânı’nın kabulünü mü istediniz, siz “zavallı halk” ne istediğinizi bilmiyorsunuzdur. Ulu büyük büyük sakalsız hatta saçsız dedeniz sizin için karar versin. Çok çok ısrar ederseniz ki ediyoruz, o zaman “yedek” halk devreye sokulur. Yedek ve seyyar bir halk kitlesi toparlanıverir koç gibi ve kırmızı halı misali seriliverir sakalsız büyük büyük dedemin önüne. Bu halkla olmazsa başka halk bulunur ama bu topraklardaki çözümsüzlük çözümdür politikaları devam ettirilir. Bize rağmen.

İşte plebisit denen olay tam da bu durumlara düşürülmüş halklar içindir. Ordasınız, varsınız, irade ortaya koyarsınız ama sanki siz hiç yokmuşsunuz gibi davranılmaktadır. İşte böylesi diktatörlüklere halkları kıydırmamak için bulunmuş bir yoldur bu. Yasal olmayan ama meşru olan bir yol. Meşruluğunun kaynağı halkın yani gerçekliğin kendisidir. Bu yüzden de inkârı biraz zordur. Bir gerçeği ya da biz de olduğu gibi bizzat kendi gerçekliğinizi ispatlamanın en temel ve hakkaniyete dayalı yöntemi. Sivil toplum örgütünüzle, sendikanızla, muhalefet partinizle el ele verirsiniz koyarsınız sandıklarınızı. İnsanlar gider bir şeylere evet ya da hayır der. Bundan güzeli ve doğrudanı olabilir mi? Kime ne zararı dokunur ki bunun. Bu en doğal hakkımız.
Madem ki referandum görüşmesinin yapılacağı gün siz yüreğiniz ağzınızda meclis kapılarında beklerken eğitimcilik bakanınız “adresini” şaşırmış bir vaziyette yemek yer deniz kenarlarında, nasıl ki okullardaki problemleri çözmeye çalışmak yerine öğretmeni cezalandırmayı seçer bu sefer de halkın referandum talebini duymak ve bu en temel hakkı teslim etmek yerine kaçmayı, saklanmayı tercih ediyor kendileri. Üstelik bir de ziyafet çekiyor. Bu “sorumlu” davranışı yüzünden kendi kendini ödüllendiriyor. Eğitimcilik bakanı ya da diğerleri plebisit ne demektir diye sözlüğe olsun baktılar mı acaba bilemeyeceğim ama ben baktım. Referandum için kısaca “halk oylaması” tanımı yapılmış. Plebisit içinse hukuk dilinde “Bir kimse veya bir sorun için halkın olumlu veya olumsuz kanısının belirmesi amacıyla yapılan oylama.”deniyor. Gayet açık.

Bu Memleket Bizim Plâtformu toplumsal muhalefetin somutlaştığı bir yer. Sendikalar orada, muhalefet partileri orada, sivil toplum örgütleri orada. Koyarız sandıklarımızı, hazırlarız pusulaları, Annan Plânı’nı bir güzel oylarız. Evet deriz, hayır deriz. Ama “biz” deriz. Kuzey Kıbrıslılar. Bu ülkede yaşayanlar, bu ülkede yaşamak kararlılığında olanlar. Bu coğrafyanın cefasını da sefasını da “benimdir” deyip sahiplenenler. Güzelliklere güzellik katmak ve sorunları da çözmek için uğraşanlar. Gidelim sandıklara, atalım oylarımızı irademiz belirsin. BM nezninde kayıtlara geçsin, tarih defterlerine yazılsın. Bilinsin ki biz varız ve var olduğumuzu kanıtlamak için de bizi yok sayan statükodan kurtulmak kararlılığındayız.

Statükocular bilmelidirler ki ne ülkemizi ne de irademizi yabancı ülkelerden gelen öğrencilerden, kaçak işçilerden ve askerlerden devşirilmiş kalabalıklara “halk” muamelesi yaparak teslim alamazlar. Bizi yok sayarak yok edemezler. Varız ve kendi oylamamızı kendimiz yapacağız. Kendi geleceğimizi kendimiz kuracak ve buna bu günden başlayacağız.

Tijen Zeybek (12 Mart 2003-Yenidüzen/ 13 Mart 2003 bianet)