8 Ocak 2003

Şımarma Arzusu

Yılbaşı tantanası da bitti. Bu arada doğum günüm de geldi geçti. Neme lazım çok şımardım, çok şımartıldım bu sene. İyi oluyor arada bir böyle hediye paketlerine kaçışlar. İzin vermeli insan arada bir ruhunun hediye paketlerine saklanmasına, çiçekçinin getirdiği “assolistler gibi şık” buketlerle haşır neşir olmasına. Sonra sizi çok iyi tanıyan dostlar tarafından seçilmiş, bembeyaz çiçeklerini açmış “Tavşan Kulakları”, güzelim ahşap oymadan mücevher kutuları. Üzgün ruhlara iyi gelebiliyor bunlar. Derinlerde bir yerlerde besinsizlikten iyice cılızlaşan egonuz şahlanıyor, şımarma arzunuz tatmin ediliyor. Var işte böyle de bir arzu. “Arzu edilen şeyler” listenizde yerini alıyor. Pırıltılı, kurdeleli paketler, hışır hışır elinizin altında. Çocukluğunuzda ya da yirmili yaşlarınızda olduğu kadar değilse bile heyecanlanır ve paketin içinde ne var diye merak edersiniz. Yani bana böyle oluyor. Bu günlerde ruhuma hediye paketi kaçmış gibiyim.

Oluyor böyle şeyler. Mesela geçen gün okudum. Müjdat Gezen’in şiiri gelmiş. “Şiirim geldi. Bırakın beni!” moodundaydı. Şiirlerini CD’ye okutmuş. Dostları okumuşlar. Sonra, mesela Levent Kırca’nın iki de bir filmi geliyor. Film çekme krizi tutuyor, milyon dolarları saçıp bir film yapıyor ki neye uğradığımızı şaşırıyoruz. Sonuna kadar katılıyorum Perihan Mağden'’e bu noktada. Ben de o ilk felaketi görmeye kalkma gafletinde bulunanlardan biriydim. Hamide’ciğimle gitmiştik. Çevremizde bir çok insanın gülmekten gözlerinden yaşlar akarken biz şaşkın şaşkın birbirimize bakıp durmuştuk. “Normal” kavramını genel çoğunlukla açıklayacaksak o sinemadaki yegâne iki “anormal” bizdik o akşam. Bu nedenle ikinci bir Levent Kırca filminin yanımızda kıymeti-i harbiyesi yok, olamaz bu durumda. Yani her zaman iyi şeyler kaçmıyor insanın ruhuna. Bazen ruha kaçan şeyler oradan “iyi” ürünler olarak çıkmıyor. Hatta hiç çıkamıyor. O zaman onları orada bırakmak lazım.
Ama aldığım yılbaşı ve yaş günü hediyelerinin en önemlisi oğlumun yılbaşı kartıydı. İçine yazdıklarına inanamazsınız. Önce, bir gün önce aksesuar olarak aldığım, porselenden, sevimli köpek yavrularını düşürüp, kuyruklarını kulaklarını kırdığı için özür dilemiş. Sonra “Bu yıl inşallah barış olur. Barış olursa ne güzel Trodos Dağlarına giderik. Orada çok kar yağıyor.”demiş. Aynen böyle. Hem güldüm hem de bir tuhaf oldum okurken. Sonra kartın her tarafına güle güle 2002, hoş geldin 2003 diye yazıp renkli renkli boyamış. Hoş geldi mi acaba, hoş gelecek mi acaba bu 2003.

Ayrıca bu günlerde gene mutfakla aşkımız depreşti ne olduysa. Attım kendimi tezgâhın başına. Harika bir Krismas kek yaptım. İçinde acı badem likörü var. Sonra kıymalı bohçalar, dondurma kaplarında servis yapılan krem karamelli, meyveli, pudingler. En tepesinde kar gibi bembeyaz bir köpüğün ortasında kocaman bir yalnız çilek oturuyor. İster önce çileği yersiniz, isterseniz çileği sona saklarsınız. Kış kıyamet bulunur çilek. Komposto halinde, kocaman kocaman. Modern zamanların avantajı. Ruhuna mutfak kaçanların bilgisine sunulur, buradan. Sonra hindili menülere daldım. Hindiyi bir keşfettim ki onsuz geçen bunca yılıma yazıklandım.

İşte böyle. Beşon gündür ruhuna hem mutfak hem de hediye paketi kaçmış bir haldeyim.
Son durum böyle. Hışır hışır, süslü paketler ve tepesinde yalnız çileklerin oturduğu pudingler.
Bu kadar.

Tijen Zeybek (8 Ocak 2003 Yenidüzen)