27 Mayıs 2015

tadı tuzu -9


ben sensin, sen de ben
eririm sende, sen zaten içimde
amma gene de bir ten var bir de tin
eğer tarif gerekse
sen daha çok ten
ben tin ve tinden öte

tadı tuzu -8


öyle bir yoldur ki zemini dikenli
öyle bir rüzgar ki esen nerden baksan zemheri
öyle bir dünya ki geldiğimiz bu alem
sanki ceza, sanki sürgün, sanki yokluk yeri
gene de, ama gene de gelir açar yüreğinde
kartal bakışlı bir sevda çiçeği
gelir açar en derininde ve salar ışığını
dolunay misali

tadı tuzu -7


bir sevmek vardır bir de sevda
bir yaşamak vardır bir de olmak
bir göçmek vardır, ölmek bir de
solumak her nefesi yerli yerince
vurunca teline sazın sazende
ortaklaşmak bir türküyü
kabul edip şükretmek
hayatın bu en naif hediyesine
böyle bilir böyle söyler
melek, kedisi dursa da beride

tadı tuzu -6


tanrıyı besleyip, büyütüp içimde
doğurduğum o en son gece
dile gelip de muradını
yazdırınca bileğime
bildim ki içim benim
bildim ki, a hoyrat sevgilim
su derindir kendinden
ve doğurduğum kendimim

tadı tuzu -5


ne anlatır geçen zaman bize
mırıl mırıl söylenip duran bu masal
ki ezelden gelip gider ebede
hangi toprağın suyudur
hangi suyun yatağıdır
sormalı değil mi sormalı
tepeden tepeden bakan
kaim olan aydedeye

tadı tuzu -4


kedili melek demler kahrı içinde
süzüp yatırır şiire
şiiri bal eyler ekmeğine
ekmektir çare olur derdine
nur olur ışık salar, 
yemiş olur can katar,
sırdaş olur, saklar ha saklar
her bir derdi kendinde

tadı tuzu -3


ah ne hoştur rastlamak şu hayatta
candan, hakiki, hamur gibi yoğrulmuş
başaktan, ekmeğe o uzun yolu tutmuş
kanmış, yanmış, ölmüş, yeniden ve yeniden
doğmuş bir ademe, bir havvaya
ne güzeldir bir türküde buluşmak
yan yana, can cana

tadı tuzu -2


coşturan nedir yüreğimi
nedir hayatta tutan beni
nedir dolanıp durduğum
aylasına meftun olduğum
o çorak ve gümrah toprakta
kök saldıran kendimi
bilmiyorsun, anlamıyorsun
dert etme hiç bu gerçeği
dert etme, eyy sevgili

tadı tuzu -1


öyle bir sudur ki sevda
ölümüne bağlıdır kaynağına
lakin akmaları vardır suyun
azgın ve çağlayarak ve deli
ve taşkın ve çağıl çağıl
ve en sonunda, 
o değişmez menzilin kıyısında
usul usul akar durur
öyle bitimsiz ve asude ve 
ve yorgun bir kuş misali
uyuklar durur sevgilinin
yalnız ve ancak onun
dağ gibi omuzlarında

tadı tuzu


derin ve ılık bir gülüş
ağartır bir nebze
en koyu karanlığı
solmuş bir çiçek
kaldırır başını
içinde bir yerlerde
şen bir hal alıverir
alıverir insanı içine
çok görme eyy sevgili
çiçeği ezme, çiğneme

19 Mayıs 2015

kedi'ye -4


açıyor 
asla ekmediğim çiçekler
bir hasat ki ömrümde
biçilmiş başak kokusu
taze ekmek olup
tütüyor ellerimde

kedi'ye -3


sabahı güneş değil
yıldız değil gecesi
öpüşü bir deli rüzgar
avuçlarımda 
avuçlarımda tıp tıp
atıyor kalbi

kedi'ye -2


mavi atlas üzre
inciler gibi terin
kulağımın dibinde
kor ateştir nefesin
daldığımız bu alem
ne yerdedir ne gökte
bir top ışık patlar ufukta
alı al moru mor 
açar çıt diye
yasemin

Kediye


mırlıyorsun içimde
kesintisiz 
öyle bir hal ki bu
doludizgin
nefessiz

Ufuk


en katı yürek bile yumuşar ufukta ölüm belirince. ölümün öznesi değil sadece yumuşar şahitlik edenlerin kalpleri de. zaten taşlaşmış yürekleri yumuşatmaktan öte ne iyiliği olabilir ki ecelin bize. kedili melek söyler sözü, dinleyen duyar gönül gözüyle.

Sevmek


sevmek insanı yarasından, sevmek en acı yanından. sevmek insanı kederinden, derdinden. öyle sevmeli ki bakıp gözlerine akmalı içine. içinde gezmeli insanın. damarlarında değil, damarlarında gezen kahrın, öfkenin, acı ve isyanın demir bir örs gibi dövülen kırılmaz zemininde. öyle der kedili melek. demekle kalmaz su olup akar acı kuyusunun en karanlık dibine.

Hüküm


ve sabah olur. bir çift göz yükselir ufuktan. renkleri, duygusu, sesi, kendisi ışıktan mı ışıktan. bir ses uzar gelir martının kanadında. beyaz bir mektup gibi nağmelenir pencerenin pervazında. tıpkı bir mahkum gibi yüzüne okunur hayatın hükmü. razısındır, duyarsın. çağrılmışsındır, uyarsın. gider ve bir mum gibi inceden yanarsın ha yanarsın.

MedCezir


sen med olunca cezir olmak düşer payıma. itirazım yok ey dost. yeter ki soyun da gel, soyun kendinden ve çırılçıplak var yanıma. kedili melek der ki olmasın, amman olmasın ipekten ince, tüyden hafif bir duvar dahi, olmasın aramızda. 

Neden


neden açar ki çiçekler, neden filizlenir tohum ve yeşerir toprak. neden hala mavi olmakta ısrar eder gök kubbe ve boyar denizi de kendi rengine. neden? neden aç durur ki çocuklar, neden ateşlerden ateşlere atılır anneler? neden olur ki sabah, neden geceye bir tebessüm olmaktan vazgeçmez ay dede? neden? nedendir insanın insana ve tüm varlığa eziyeti? neden batmakta yüreğime ve kanatmakta biteviye hayat gülünün dikeni? neden ölmeli çocuklar, neden ölmeli, neden ölmeli, neden?

Şair Ömrü


ah şair ömrü ne ki. bir nefes daha uzun kelebek ömründen. ama vicdan terazisi dolup taştıkça zalimin zulmüyle kelebek ömrü eşit olur bin seneye. çek babam çek. sızım sızım sızla. ama öyle sabahları olur ki şairin, öyle bir uyanması vardır ki uykudan, zil takıp oynar cümle yaratılmış olan. 
kolaydır sevinenle sevinmek. ah nasıl da bulaşıcıdır gülmek. ya ağlamak. ya paylaşmak kederi. acıyı bal eyleyip de banıp cümlelerini kelime kelime yemek. zordur. zor. paylaşana değil bu zorluk. anlamayana anlatmaktır, meşakkatli iştir. dahası imkansızdır da çoğunca. her yürek atışı farklıdır. merhamette ve nefrette, neşe ve kederde, vefa ve sevgide, sevebilmekte... farklıdır işte. 

İşte


birden bire gözüme ilişti. kemikli, zayıf omuzlarından tanıdım onu. kıvırcık saçlarına nicedir ak düşmüştü ama şimdi karlı tepeler gibiydiler. karası kalmamıştı. öylece yaklaştım, yaklaştığımı bilmeden. uzanıp dokundum omzuna. sakince dönüverdi. yüzü ufalmış, gözleri sınırsızca büyümüştü. acı/ılık bir sızıyla bakışları bakışlarıma kenetlendi. nasılsın, dedim. işte, dedi. başımı salladım. sustuk sonra. hep sustuk.