28 Eylül 2015

ömrüm -7


kalkıp gitsen, gidemiyorsun
yüreğin kalıyor, aklın kalıyor
sarıyorum varlığını varlığımla
katıp seni bana
örgü yapıyorum saçlarıma
gidemiyorsun işte
gidemiyorum ben de
kalıyoruz birbirimize

ömrüm -6


almadan uyku koynuna
varmadan öte dünyalara
soluğunla ninni gönder
gönder gelsin yanıma
anadan doğma

ömrüm -5


geçtiğimiz yerden
geçmemek bir daha
doğamızdır bizim
baktığımız yüzde
karanlık varsa
çıkmasın sakın
çıkmasın yolumuza
bastığımız toprak
yarimizdir bizim
gireriz korkusuz ve çırılçıplak
gireriz koynuna

ömrüm -4


öldüm kahvesiz dediğim
öldüm sensiz demektir
bilmedin
kırılıp döküldü
sesin

ömrüm -3


düşten dönüp gelmiştim
uyandığım 
kucağın

ömrüm -2


alıp kendimi vurdum hayata
çarpıp geri döndü bana
vurmalı kendini vurmalı insan
memleketin dağına taşına
hak etmek için hayatı
katık etmeli ömrünü
katık etmeli toprağa, suya

ömrüm -1


varılacak yer yoktur
attıkça yürek göğüste
tektir menzil insana
yaşamak hep ölüme
deli toyken sevinçle
erince aklın hakikate
asude bir sessizlikle
yürürsün hep menzile

Taş Yürekli

günöykü...
ağır geldi yüküm. anladım. işittirdin, işittim. parçaladım geceler boyunca yüreciğimde yarattığım o güzel seni. kör olsaydım da görmeseydim keşke ama gördüm hep hüzünlü bakar sandığım o güzel gözlerinin ardındaki bencilliği. bildim seni ve sizi. ölçtüm tarttım kendimi. kabahatın çoğu bende. kendim gibi bildim herkesi. her gece bir cinayet işlemeli şimdi. iyi diye bildiğim, toz kondurmadığım, bir sanrıdan ibaret olan onca sevdiğimi öldürmeli, öldürmeli. içimde saklamıştım oysa sizi. yüreciğimde. o yüreğe hunharca girmeli, yakıp yıkıp her yanını küle çevirmeli. ummalı sonra, ummalı ki o küllerden bir anka süzülür belki. yoksa nasıl yaşarım, nasıl, öyle taş yürekli.

almak ve vermek


öyle büyümüştü. kimseden bir şey almayı bilmiyordu. hediye bile. ama verirdi. hep verirdi. almayı değil vermeyi severdi. bir gün bir çift saç tokası hediye ettiler ona. sanki elmas yüzük hediye edilmiş gibi, sanki bir hakaret gibi dehşete kapılmıştı. öylesine derin ve tuhaf bir dehşetti ki bu kendi haline şaştı, korktu kadın. sonra fark etti ki ömrü boyunca bir kerecik bile düştüğünde elinden tutulmamıştı. hastalandığında hiç bir el alnını okşamamıştı. hiç kimse ama hiç kimse koşulsuz bir çiçek sunmamış, çocukluğunda ona bir dondurma almamıştı. dile geldi söyledi. isyan etti. ama... dediler, sen hiç istemedin ki... istemeli miydim? e biz nerden bilelim ki sen dardasın? düşündü. salak salak hak verdi. biraz daha büyüdüm, biraz daha hayatı anladım zannetti. ufacık şeyler istedi. ufacık emekler. ufacık zahmetler. ufacık yardımlar. ta ki... işittirdiler ona, para olmazsa olmazdı yardım da. işitti kadın. anladı. dostluk ne yana düşerdi, para ne yana. kardaşlık ne yana düşerdi, çıkar, hesap, kitap ne yana. bu sefer büyüdü hakikaten. illa ki acımak gerek, ötesinde mümkün değil büyümek, bildi, anladı.