24 Haziran 2013

AKIŞ NEYEDİR

“Hangi nehrin akarsuyudur baktığın?” diye sorarak başlayalım bugün hayata. Sorularla uyanalım ki sabah çiyinde göz göze geldiğimiz sürgün bir cevap olabilsin bütün bunlara.  Ay ve güneşin gökyüzünde işaretleştiği saatlere denk getirelim zamanı. Öyle yapalım ki şaşkınca bakan birileri varsa etrafımızda onlara vereceğimiz cevaba katmerli bir doğa mucizesi eşlik etsin.  Hayatın sürprizlerini hiyerarşi içinde sıraya sokup çözülecek problemler olarak görenlere “Evet.”diyelim cesurca. Evet, ne yardan ne de serden geçmiyorum ben. Ne aydan ne de güneşten. Baksanıza nasılda mucizeyi gündelik bir şey gibi seriyorlar ayaklarımızın altına.
Dahaları varsa aşklarımızı, arzularımızı ve kavgalarımızı sıraya dizerek yaşamamızı isteyen; Kıbrıs meselesi öncelikli sorunumuzdur diyen, kahkahalarla gülelim onlara. Gülelim ve diyelim ki hem köpeği tok hem ekmeği bütün istemeye devam edeceğim ben.

Benim gözümü diktiğim nehirlerin suyu insana dair olan her şeye ama her şeye akar, duraksız. Bugün kavgayadır akış yarın aşkadır. Sabah güneşeyse uyanış akşam ayadır, yıldızadır. İkindileri rüyasız, serin uykulara akar suyum bazen. Gün olur kırmızı gül desenlidir varoluş, gün olur kurutulmuş kına çiçeği yaprağıdır. Doğam buyken, mevsimler dört, renk sayısızken, çiçek sonsuz, gökyüzü bitimsiz ve yıldızlar her şeyden çok iken nasıl sırt çeviririm bütün bunlara. 

Bir Mayıs gününde imkânsızlığından seversiniz birini, oysa o size ağzınızdan vurulmuştur.  Kabahati şiire atar kurtulursunuz. Nasıl olsa şair *Demdir Deyip Çekiyorum hayatı içime, Ciğerlerim doluyor nefesinle, Es benimle Eyyy şiirim olan kadın, Çek beni içine buyurmuştur.  Siz de öyle yaparsınız. Bütün suçu şiire yıkar, bütün kabahati şairde bulur, sözün bittiği yere varılmıştır, söz kırılmış eylem şaha kalkmıştır dersiniz, çekersiniz hayatı derin derin içinize, olur biter.  Bu havalar buna müsaittir. Siz de kışkırtılmaya müsait olun. Bakanlar kurulu kararlarıyla üzülüp, hükümet genelgeleriyle saygı duruşunda bulunmaktan vazgeçin. Taammüden âşık olunmaz ama taammüden adam öldürülür bu dünyada. Taammüden telefonlar dinlenir, taammüden bombalar patlar. Siz de taammüden  cayın bugün işe gitmekten. Failler bulunamıyor madem ve failleri bulamayanlar dururken hiç öyle kabahatleri olmayanlar el çektiriliyor işlerinden, maaşlara zam yapılamıyor, trafik kazaları durdurulamıyor, kanser yapıcı kimyasalların domates, kabak, enginar, çilek kılığında evlerimize girmesine engel olunamıyor, çocukları ata çeviren kolej sınavları kaldırılamıyor,  tek mesaiye geçilemiyorsa,  günde on kere elektrik kesiliyorsa taammüden itaatsizliğin vakti gelmiş demektir.

Hangi nehrin akarsuyudur baktığın, diye sorun kendi kendinize. Çok durgun akar Kıbrıs’ın suları.  Ve bazen durgun akan su melânkoli yaratır.  Ve durgun akan su hayal bohçasını açandır. Serer önünüze bohçayı “taş”lar baş olur, serer önünüze bohçayı dostlar düşman, kurtlar padişah olur, serer önünüze bohçayı Temmuz’lar kanar, Ağustos yanar, ada ortasından bölünür, yarısı Rum yarısı Türk olur.  Kıbrıs’ın durgun akan suyuna kapılırsanız uzun uykularınıza kâbuslar, kaba gölgelerde yaptığınız şekerlemelere huzursuz ruhlar musallat olur.
Güpegündüz serseri kurşuna nispet serseri bir havan topu düşüverir damınıza. Güpegündüz, silâhlı askerler düşer payınıza. Derler ki “Geçemezsiniz!”. Baktığınız nehrin akarsuyu dingin olduğu için siz de geçmezsiniz. Yani demem o ki “geçmeyiverirsiniz” olur biter. 

Ben diyorum ki azgın akan suyu arasak artık, deli deli coşan, akış batıyayken doğu diye tutturan... Hayal bohçasını kapatsak artık, birkaç tane de düğüm atsak üstünden.   Desek ki “Göstermiyoruz kimlik-pasaport, özgürlük hemen şimdi”, desek ki “Asgari ücret bir milyar, hemen şimdi”, desek ki “Derhal imha edilsin bütün silâhlar, barış hemen şimdi”...



Tijen Zeybek
Mart, 2004


*Cumhur Deliceırmak’ın şiirinden