26 Haziran 2013

AY TUTULMALARI VE AŞK

İşte yaz kokulu bahar geldi. Baharın ikinci faslı bu. Belki de ilk yaz demek en doğrusu. Yeşiller sarıya dönmekte süratle ve güneş iyice ısıtmaya başladı her yanı. İlkbaharın narin, kısacık ömürlü çiçekleri günlerle sayılabilecek yaşamlarını tamamlayıp toprağa karıştılar bile. Mesela erguvan. O çılgın, o kışkırtıcı, bir avize gibi ışıldayan halinden eser kalmadı. İşin garibi, ilkyaz geldi ama erguvancık çiçeklerin ardından yeşil yaprak bile açmadı. Asmış yüzünü, küskün küskün bakıyor. Kim bilir hangi hoyrat yaraladı yüreciğini. Hangi vefasız âşık çiçekleriyle birlikte terk edip gitti. Belli, hırpalanmış, erken unutulmuş. Demek ki sadece bir tutkuymuş, gelip geçici. “Bilirim ben böyle tutulmaları” demişti zamanın birinde bilge âşık. “Geldikleri gibi aniden çekip giderler” doğrudur.  Ay tutulmaları gibidir aşk tutulmaları da. Kimi görür, kimi görmez. Gökte ay tutulur, adam vardır haberi olmaz, kadın vardır ilgilenmez. Gökte ay tutulur, kimi başını kaldırır bakar, kimi zahmet etmez. Çabucak olup biter her şey. Saman alevli bir yangın gibi. Alevlerin göğe yükselmesiyle sönmesi bir olur. Bazen “yarım” tutulur ay. Bir yanı inkârı seçerken öteki yarım tam bir âşıktır. Bir yanı aşkın pırıltısıyla ışıldarken öteki yarım alacalı bir karanlıktır. Aşk tutulmaları da ay tutulmaları gibidir işte. Yarım tutulmalarda âşık kararsızdır, korkaktır, ürkektir. Gözü hep kapıdadır, olmazsa akreple yelkovandadır. Yarım aşk tutulmalarında âşık sevgilisini yolcu ederken onun yalvaran, daha ayrılmadan özleyen hallerine omuz silker, der ki; ne yaparsın evde beklerler.  Bazılarında ise yarım aşklar yarım sevişmelere gebedir. Yarım aşk tutulmalarında görüşmeler de sevişmeler de çalıntıdır. Ödünç zamanlarda, çalıntı ve eğreti mekânlarda sürünür yürekler. 

Bütün zamanlar parsellenmiş, sevgiler sahiplenilmiştir. Sen “benimki”, ben “seninkiyimdir”.  Parmaklar işaretli, insanlar “nişanlı”dır. Kesilecek ağaçlar gibi çarpı konmaz üzerlerine ama halkaları vardır. Bu yüzden her an belirlidir ve zamanların gardiyanları vardır. Onlar sahip çıkar sahiplilere. Çalıntı zamanların arayanı çoktur. Yarım aşk tutulmalarında âşıklar zaman hırsızıdır. Hırsızların jurnalcisi de çoktur. Kimin ne zaman, nerede, ne söyleyeceği bilinmez. Kimi sorulmadan söyler, kimi sorgu odalarında uydurur. Gerçekten çok yalan söyler jurnalci. Jurnalcinin yaşamı yalandır, ihbardır. 

Ama işte ilkyaz gelmiştir. İşte erguvan çiçeklerini dökmüş, yarım aşkının ardından gözyaşlarını dökememiştir.  Âşığı onu yolcu ederken hiç itiraz etmemiş, çiçeklerini soyunup, çıplaklığını giyinmiştir. Çıplaklığını giyinip öyle çıkmıştır kapıdan. Kim bilir bir daha hangi günde çalınır zaman. Hangi gün sorguç iğnesi batar da gardiyanların gözlerine, çalıntı zamanlar çalanların olur.  Tutuk yüreklerin çarpıntısından dökülür solgun arpa çiçekleri ve onlara yatak olur, yastık olur, çıplak bedenlerine örtü olur. 

Kaç yılda bir tutulur ay, güneş tutuşur, yıldızlar bir hoş olur. Kaç ömürde öğrenilir sevmek, sevgi koşulsuz olur, yalnız olur, özgür olur. Mesarya’mın yalnız Alıç’ı gibi, Kırlangıç’ın yarım rüyaları ve Erguvan’ın yarım aşkı gibidir tutsak sevgiler. Coğrafyaları bölen dikenli teller yürekleri de böler. Ama bu bölünme üzülesi değildir. Tersine, susuz toprak gibi yarılır ruhlar ve kim bilir ne zaman oraya düşmüş bir tohum, öylece kuruyup yok olmak yerine, çimlenmeyi seçer.  Tohumun çimlenmesi sürprizdir. Beklenmeyendir.

Tohumun çimlenmeyi seçmesi prangalara, çok bilmiş küstah âşıklara, sahipli zamanlara ve gardiyanlara inattır. Tohumcuk hayal kırıklıklarından,  “benimki” kavramını sahiplenmemekten ve “seninki” olmayı reddetmekten beslenir. Böyle yeşeren ve filizlenen sevgi, yarım aşk tutulması olur, büsbütün aşk olur, sevda olur. Kime ne? Ama mutlaka yaşanmaya değer olur. Yazılmaya değer olur, şiir olur, roman olur. Çokça güzel ama biraz dağınık bir cümle olur dökülür dudaklardan: Çok tatlısın, her şey çok güzel olacak kadar tatlısın olur.
Olur.

Kime ne?



Tijen Zeybek
09/04/02