23 Aralık 2013

HER YILBAŞININ MASALI

Pahalı elbiseler giymiş bir kadınla bir erkek kapıdan içeri girdiler. Tavanı balonlarla süslü salonda ayrılmış masaları onları bekliyordu.  Bütün masalar çiçeklerle süslenmiş, kadehler içkilerini bekliyordu.  Rimelliydi bütün kadınların gözleri ve istisnasız bütün dudaklarda ruj vardı. Meyveli sakız tadındaydı tüm rujlar.

Çok uzakta  değil, belki de yüz metre ileride iki minik kız çocuğu koyun koyuna yatıyordu. Kirli saçları bit kaynıyor,  gözleri çapaklı. Üşümekten morarmış cılız parmaklarında, uzamış, içleri kir dolu tırnakları kırmızı ojeyle boyalı. Yatakları kirli bir şilte. Kim bilir kaç çocuğun sidiği, kaç sarhoşun kusmuğu kurumuş üzerinde.

Varsıl kadınlar ve erkekler ve onların çocukları  sıcacık arabalarından inip sıcacık salonlara giriyorlar. Her yan ışıl ışıl yılbaşı süsleriyle donatılmış.  Çam ağaçları var görkemli, yapraklarının arasından renkli ışıklar saçan. Kadınların dudaklarındaki  gülücükler  nedendir bilinmez  gözlerine pek yansımamış. Erkeklerse kolları yanlarındaki kadının belinde, gözleriyse diğerlerinde.

Az ötede, o sefil evde, iki sıska kız çocuğu kendi nefeslerinden ısınmaya çalışıyorlar. Birazcık ısınsalar, belki çocuk yürekleri için bu bile yetecek, dayanamayıp birbirleriyle oynaşıp, kıkırdayacaklar.  Oysa gülmek yasak onların dünyasında. Hep yorgun, hep öfkeli babalar var, kızgın, hiddetini yatıştıracak  yer arayan abiler, anneler var. Kim bilir kaç tokadın, hangi acımasız dayağın davetiyesi  olur  o masum, çocukça kıkırdamalar.

Upuzun masalarda yüzlerce çeşit yiyecek. Birbirinden şık mumlar ve örtüler. En güzel yemekler, tatlılar ve meyveler. Aşçı en paralı misafirler için en pahalı yemeklerini hazırlamış.
Tabaklar kadınlardan bile süslü. Ve manikürlü, pedikürlü , beyaz  eller uzanır onlara. Biraz şundan biraz bundan. Çoğu belki  kalacak sonunda. Onca güzelim yiyecek çöpü boylayacak. Kimin umurunda.

Öbür yanda bir kadın, karnı burnunda. Tanrı bilir bu kaçıncı gebeliği, kaç tane ölmüş, kaçı yaşamakta. Bir tencere kaynıyor ocağın üzerinde. Kötü bir koku yağlı buharıyla birlikte yayılmakta her yana.  Portatif televizyon, komodinden bozma bir  masanın üzerinde sosyetenin yılbaşı partisini gösteriyor.  Adam açmış ufak rakıyı, bir kutu yoğurt, birkaç dilim de elma saat on ikiyi bekliyor. Herkes gibi o da saat on ikiyi bekliyor. Yazgısını değiştirecek sihirli değneği bekler gibi.

İçkiler su gibi akmakta lüks otelin balo salonunda. Orkestra en güzel parçaları çalmakta. Kadehler bir biri ardına kalkıyor yeni gelen yılı karşılamak için. Herkesin ve her şeyin şerefine içiliyor.  En çok  “Mutluluğumuza” sözcükleri dökülüyor dudaklardan. Kafalar hafifçe dumanlanırken, sigaralar daha derin çekilip daha az üflenmeye başlıyor.  Sonra süslü çamlara, noel ağaçlarına yakışır bir adam giriyor kapıdan. Noel Baba! Ne kadar da mutlanıyor herkes. Bütün eller havada.   Noel baba  “hayal” satıyor. Herkesin kendi hayalini gene kendine. Noel Baba kılığında bir adam, bembeyaz sakalı ve kırmızı paltosuyla bir başka dünyanın sevincini getiriyor bizim buralara. Ne zamandan beridir, unuttum.  Elini daldırdıkça torbasına, çukulatalı şekerler çıkarıyor. Çocuklar kapış kapış, çocuklar mutlu, çocuklar sevinçli, çocuklar sıcacık, çocuklar güvende...çocuklar......

Yüz metre ileride, sidikli şiltelerinde uykunun yanıltıcı sıcaklığına yuvarlanan iki sıska kız . Kendileri gibi kirli, gövdeleri gibi hasta, yaşamları gibi acı düşlere dalıyorlar. Düşlerinin acılığından mıdır yoksa nasırlı, hoyrat ellerin bıktırıcı, kanatıcı dokunuşlarından mıdır  bilinmez  sık sık bölünür uykuları.   Karanlık düşlerinden karanlık gecelere, ürkütücü sabahlardan acı sarısı gündüzlere akar durur yaşamları. Hangisi düş hangisi gerçek. Ne bilsin bu sabiler.  Düşler kâbuslara, yalanlar gerçeklere, çocuklar büyüklere karışmıştır onların dünyasında.  Çocuklar kadın, babalar erkektir.

Saat tam on iki de noel baba kılığında bir erkekten sonra “seks ana”  kılığında bir kadın adım attı  salona.  Noel baba herkese kendi düşünü satıyordu bedavadan. Dansöz ise birer parça tahrik, birer parça yatak odası fantazisi dağıttı  “şirketten”. Daha fazlası masaya çıkaranın ve parayı bastıranındı.

Ertesi sabah varsıllarla yoksullar gene aynı dünyaya uyandılar.  Hiçbir noel baba sidik kokan mahallelere uğramamış, sıska, hasta, aç çocuklara çukulata, şeker, oyuncak dağıtmamıştı. Bir gece önce varsıl, yoksul herkesin mazareti vardı umut için, ne de olsa yeni yıl gelecekti. Şimdi o da yoktu. Yeni yıl gelmemişti sanki, eski yıl gitmemişti. Çünkü her şey ayniydi.


Tijen Zeybek
31/12/2001