4 Ekim 2012

Kapitalizm

Hepimiz şu koca dünya yuvarlağının üzerindeyiz. Ancak her coğrafya, her memleket, her halk kendi cennet ya da cehennemini yaşıyor. İş bununla da bitmiyor, her şehir, her köy, her mahalle kendi bataklığında ya da gülistanında sürdürüyor hayatını. Ve dahası var. Her ev ayrı, o çatının altında bir arada olan, adına aile dediğimiz insanlar da teker teker kendi yarattıkları kişisel âlemlerinde kahkahalarla ya da gözyaşları içinde varoluyorlar.

Hepimizin üstünde gökyüzü var. Ancak kiminde bolca yağmur bırakan bulutlar birikiyor, kiminde ise öcü görmüş gibi hızlıca geçip gidiyor bulutlar. Kimineyse uğramıyor bile. Biz üçüncü gruptayız. Nicedir bulut bile geçmiyor üzerimizden.

Ortadoğu denen bu bölgede kan hiç durmuyor. Aşağıda kan ve çöl, yukarıda cehennem gibi yakan bir güneş. Bu coğrafyanın dağı, taşı, bitkisi, hayvanı, toprağı, yana yana kavruldu. İnsanların dudakları çatlak, yürekleri patlak, ruhları ise bedenlerindeki ve coğrafyalarındaki talan yüzünden paramparça.

Biz üçüncü gruptayız demiştim. Çölleşiyoruz süratle. Coğrafyamıza benziyoruz giderek. Sadece bu olsa yaramıza merhem bulunurdu belki. Ancak yüreklerimizdeki çölleşme toprağımızdan çok önce başladığı için kendi kendimize hayrımız dokunamıyor.

İnsanoğlu kendi kendine yenildi. Kendi kendine yenilen insan, varlığının doğal karakterini yerle bir edecek bir toplumsal düzen kurdu kendine. Kapitalizm. Bu düzende insanların zaafları sömürüldü, arzuları kışkırtıldı. İnsanın iyilik, dürüstlük, erdem, ahlâk gibi üstün ideallerle yaşama hevesi ya da niyeti önce küçümsendi, sonra düpedüz ahmaklıkla eş tutularak ötelendi. Böylece insanın doğal karakteri değiştirildi.

İnsanın doğal karakteri acıkınca  doymak için yemekken, yemek başlı başına bir amaç haline geldi. Milyonlarca insan nedenini bir türlü anlayamadığı bir kendinden memnuniyetsizlik içinde yaşıyor. Bilincindeki huzur vermez anlamsızlık boşluğunu yiyerek dolduracağını zannediyor.

Emeğin ve hak edilmiş kazancın hazzı da unutturuldu insanlara. Tam tersine olabilecek en az çabayla olabilecek en yüksek kazancın hedeflenmesi öğretildi. Hak etmek, ter dökmek, yorulmak gibi kavramlar modası geçmiş, eski insanlara dair safsatalar olarak gösterildi ve gündelik hayatın dilinden süratle dışlandı. Önemli olan fırsatı kâra dönüştürmekti. Önemli olan iktidara yakın durmak, en azından renk vermemekti. Önemli olan kapitalist çarkın nasıl döndüğünün “farkındalığını” edinmek için “farkındalık seminerlerine” katılmak ve o çarka pürüzsüz bir dişli olarak katılmaktı. En azından çarkın dişlileri arasında sorun yaratmadan ezilmek ve foseptik çukurundaki yerinizi hır gür çıkarmadan almaktı.

Kandaşlararası ilişki yasağını getiren ilkel toplumdan çocuk pornosunu seks turizmi adı altında meşrulaştıran kapitalist topluma vardık böylece. En son İsviçre parlamentosunda bir milletvekili kandaşlararası ilişki yasağının da artık “çağdışı” olduğuna hükmetmiş olacak ki bu tarz ilişkinin ancak reşit olmamışlar arasında yasak olmasını, yetişkin insanların kiminle seks yapacağına “özgür iradesiyle” karar vermesi gerektiğini savunarak yasa önerisi sundu. Neyse ki reddedildi.

Karakterinin insani özelliklerini kaybetmiş, varlığında bir anlam bulamayan milyonlarca erkek –ki onlar hükmedenlerdir ayrıca- bilincindeki acı verici boşluğu spermleriyle dolduracağı yanılgısı içinde, porno denizinde yitip gidiyor. En büyük kurban çocuklar, kadınlar ve bazen de hayvanlar.
Daha devam edeceğiz.

Tijen Zeybek - Ekim, 2012