Hepimizin üstünde gökyüzü var. Ancak kiminde
bolca yağmur bırakan bulutlar birikiyor, kiminde ise öcü görmüş gibi hızlıca
geçip gidiyor bulutlar. Kimineyse uğramıyor bile. Biz üçüncü gruptayız. Nicedir
bulut bile geçmiyor üzerimizden.
Ortadoğu denen bu bölgede kan hiç durmuyor. Aşağıda
kan ve çöl, yukarıda cehennem gibi yakan bir güneş. Bu coğrafyanın dağı, taşı,
bitkisi, hayvanı, toprağı, yana yana kavruldu. İnsanların dudakları çatlak,
yürekleri patlak, ruhları ise bedenlerindeki ve coğrafyalarındaki talan
yüzünden paramparça.
Biz üçüncü gruptayız demiştim. Çölleşiyoruz
süratle. Coğrafyamıza benziyoruz giderek. Sadece bu olsa yaramıza merhem
bulunurdu belki. Ancak yüreklerimizdeki çölleşme toprağımızdan çok önce
başladığı için kendi kendimize hayrımız dokunamıyor.
İnsanoğlu kendi kendine yenildi. Kendi kendine
yenilen insan, varlığının doğal karakterini yerle bir edecek bir toplumsal
düzen kurdu kendine. Kapitalizm. Bu düzende insanların zaafları sömürüldü,
arzuları kışkırtıldı. İnsanın iyilik, dürüstlük, erdem, ahlâk gibi üstün
ideallerle yaşama hevesi ya da niyeti önce küçümsendi, sonra düpedüz ahmaklıkla
eş tutularak ötelendi. Böylece insanın doğal karakteri değiştirildi.
İnsanın doğal karakteri acıkınca doymak için yemekken, yemek başlı başına bir
amaç haline geldi. Milyonlarca insan nedenini bir türlü anlayamadığı bir
kendinden memnuniyetsizlik içinde yaşıyor. Bilincindeki huzur vermez anlamsızlık
boşluğunu yiyerek dolduracağını zannediyor.
Emeğin ve hak edilmiş kazancın hazzı da
unutturuldu insanlara. Tam tersine olabilecek en az çabayla olabilecek en
yüksek kazancın hedeflenmesi öğretildi. Hak etmek, ter dökmek, yorulmak gibi
kavramlar modası geçmiş, eski insanlara dair safsatalar olarak gösterildi ve
gündelik hayatın dilinden süratle dışlandı. Önemli olan fırsatı kâra
dönüştürmekti. Önemli olan iktidara yakın durmak, en azından renk vermemekti.
Önemli olan kapitalist çarkın nasıl döndüğünün “farkındalığını” edinmek için
“farkındalık seminerlerine” katılmak ve o çarka pürüzsüz bir dişli olarak
katılmaktı. En azından çarkın dişlileri arasında sorun yaratmadan ezilmek ve
foseptik çukurundaki yerinizi hır gür çıkarmadan almaktı.
Kandaşlararası ilişki yasağını getiren ilkel
toplumdan çocuk pornosunu seks turizmi adı altında meşrulaştıran kapitalist
topluma vardık böylece. En son İsviçre parlamentosunda bir milletvekili
kandaşlararası ilişki yasağının da artık “çağdışı” olduğuna hükmetmiş olacak ki
bu tarz ilişkinin ancak reşit olmamışlar arasında yasak olmasını, yetişkin
insanların kiminle seks yapacağına “özgür iradesiyle” karar vermesi gerektiğini
savunarak yasa önerisi sundu. Neyse ki reddedildi.
Karakterinin insani özelliklerini kaybetmiş, varlığında
bir anlam bulamayan milyonlarca erkek –ki onlar hükmedenlerdir ayrıca-
bilincindeki acı verici boşluğu spermleriyle dolduracağı yanılgısı içinde,
porno denizinde yitip gidiyor. En büyük kurban çocuklar, kadınlar ve bazen de
hayvanlar.
Daha devam edeceğiz.
Tijen Zeybek - Ekim, 2012