25 Ağustos 2005

BAYRAM ŞEKERİ NİYETİNE

Her bayram öncesinde bazı büyük şirketler mallarını satmak için farklı bir yönteme başvurmayı adet haline getirdiler. Bu ise duygu sömürüsünün alabildiğine estetize edilmiş bir şekilde reklam niyetine sunulmasından başka bir şey değil. Şimdilerde bu dizinin son bölümü geliyor ekranlara. Bu seferki sömürü nesnemiz boyacı çocuklar. (Daha öncekiler kapılarını kimsenin çalmadığı yaşlılardı) Reklam filmindeki senaryo o kadar bildik ve roller de o kadar klişe bir şekilde dağıtılmış ki, mesaj kolayca algılanabiliyor. Bu mesajın sıradan seyirciye vereceği içerik; her zaman fakirler ve zenginler vardır ya da her zaman siyahlar ve beyazlar vardır veya her zaman şansı yaver gidenler ve gitmeyenler vardır. Ama asla sömürenler ve sömürülenler, bütün insanların eşitliği, her şeyin adilane bir şekilde paylaşıldığı, eşitlikçi bir düzen yoktur. Esmer, kara gözlü çocuk ?elbette- boyacı çocuktur. Karnını doyurmak için, o yaşta ve bayram gününde bile, koca koca insanların hiç utanıp sıkılmadan burnuna doğru uzattıkları ayakkabılarını, ellerinden büyük fırçasıyla boyamak parlatmak zorundadır. Hiçbir reklam senaryosu gerçeği tıpkısının aynısı olarak ekranlara taşıdığı halde asla nasıl olup da bir bayram gününde, 6-7 yaşlarında bir çocuğa vicdanı sızlamadan ayakkabılarını boyatan insanların var olabildiğini sorgulamaz. Asla, vicdanını çoktandır tatile göndermiş bu Müslümanların neden oruç tutup, camiye gittiklerini de sormaz.

Kaçınılmaz olarak boyacı çocuk kara kuru, esmer, zeytin gözlüdür. Bakışları mahzun, yüz ifadesi en ufak bir yardımda duyacağı minnetin ne zamandır oraya yerleşmiş haliyle hep yalvarır pozisyonundadır. Dudağındaki gülümseme hayli ikircikli, her an acıya dönüşecek haklı bir güvensizliğin izini taşır. Çünkü uzanan elin ne zaman şeker verip ne zaman tokat atacağı hiç belli olmaz.

Annesi babasıyla neşe içinde bayram ziyaretine giden çocuk gene kaçınılmaz olarak sarışın ve beyaz tenlidir. Saçları özenle taranmış, büyük ihtimal kuaför elinden çıkmıştır. Sevildiğinden emin, alabildiğine keyifli ve mutludur. Ve kapitalistimizin tavsiyesiyle bu küçük kız el öptüğü evlerden biraz daha fazla şeker alarak kendi şekerlerini fakir, esmer çocukla paylaşacaktır. Zaten bayrama giderken görüntüyü bozan, içindeki ferahlığa gölge düşüren, hafiften de olsa can sıkan bu 'kötü' durumdan kendini kurtarmanın tek yolu da budur. Fakire yardım etmek. Hiçbir reklam filminde sarışın çocuğun anne babasına dönüp de neden bazı çocukların okula gidemediğini, neden kendi yaşıtında bazı çocukların sokaklarda dilendiğini sorduğunu göremezsiniz. Reklamlar kapitalistinizin size 'en derin saygılarıyla sunduğu' ve gerektikçe arasına biraz 'keder' katmaktan kaçınmadığı ve eğer satışları patlatacaksa kendi yaşlı nine ve dedesini dahi oynatmaktan kaçınmayacağı düzen aklayıcı, kısa metrajlı filmlerdir çünkü.

Dini bayramlar kullanılarak insanların yüreği sızlatılacak ancak asla bu yürek sızısı sokaktaki her Müslüman?ın ?yollarda aç çocuklar olduğu sürece bayram bizim neyimize?demesine yol açacak denli sahipsiz, derin ve denetimsiz olmamalıdır. Bu yürek sızısı, hiçbir Müslüman?ın el kadar çocuğa ayakkabılarını boyattırmasına, bütün cüssesiyle onu ezip, daha o yaşta çaresizliğin ve yoksulluğun pençesinde terbiye etmesine engel olacak denli uzun boylu olmamalıdır.

Böylelikle sokaktaki açlar, kimsesiz yaşlılar, işsizler, evsizler yani ezcümle ülkenin ?zencileri? bir kere daha kapitalistin hizmetine koşulmakta ve onun kendi açlığı pahasına egosuyla koşut olarak durmaksızın semirttiği sermayesine malzeme olmaktadır. Her gece boğazımıza bir yumruk gibi takılı kalan çocuk kurbanlar gerçeği işte sadece buna yaramaktadır.

Not:
Dünyadaki hiçbir tok insan sokaklardaki açların sorumluluğundan istisna değildir. Israrla Müslüman'lardan söz etmemin nedeni reklamın konu ettiği bayramın İslâm dinine özgü bir bayram olması ve özellikle bu amaçla konu edinilmesinden dolayıdır.

Tijen Zeybek (08-11-2004 Evrensel)