25 Ağustos 2005

AŞK DEDİĞİN...


Biz kadınlara ‘tepelerden’ bir yerlerden mesaj var. Gene. Bu sefer ki de yüksek yüksek tepelerin hep olduğu üzere bir erkekten geliyor. Son elli yıldır Türkiye’de edebiyatçıların aşk konusunda kadınlara yalan söylediğini, kendisinin de artık dayanamayıp bu aşkın ne olup ne olmadığını kadın kısmına anlatmak üzere tarzının dışına çıkıp ‘Aşk Köpekliktir’ adında bir ‘aşk’ romanı yazdığını muştuluyor bize Ahmet Ümit. Biz kadınlara... hani ekonomiyi, siyaseti, matematiği, anlamadığımız gibi aşkı da anlamıyoruz ya... Hani her konuda yarım aklımızla bizi hep kandırıyorlar ya bu konuda da kandırılmışız elli yıldır, haberimiz olsun diye... o bakımdan yani. İllâ ki bir erkek tarafından kandırılıp gene bir erkek tarafından kurtarılmamız lazım diye kendini ortaya atmış Ahmet Ümit. Bizim için. Sırf biz artık kandırılmayalım, sırf aşk neymiş artık öğrenelim diye. Ne kadar erkekçe, ne kadar şövalyece bir davranış. Kimden kurtaracak bizi’ Ahmet Altan’dan olabilir mi’ Ahmet Altan’ın romanlarını ciddiye alıp, roman kahramanlarının hayatı ile kendi hayatımızı karıştırıp ‘kötü yola’ düşeriz diye korkmuş sanki. Öyle ya, ‘Kadınlar bir uyanış içerisindedir ve kadınların kendilerini erkeklerden biraz daha üstün hissettikleri tek alan aşktır.’ diyor. Tek alanda da olsa kadınların böyle bir ‘yanlış’ hissiyat içine girmelerini belli ki içi kaldırmamış Ahmet Ümit’in. Diğer alanlarda olduğu gibi aşk konusunda da kendilerini erkeğin gerisinde ‘hatta özellikle aşk konusunda- hissetmeye devam etmelerinin (ta ki hayatın her alanında kendilerini erkekle eşit olarak hissetmeye başlayıncaya kadar) daha hayırlı olacağına karar vermiş. Kadınlar bu uyanışla evdeki babayı, abiyi, amcaoğlunu, enişteyi, daha sonra bakkal Hasan’ı, mahallenin namus bekçisini, devleti, vs. atlatıp aşk yaşamaya ve üstüne üstlük de bu aşkı yaşarken kendilerini erkeklerden üstün hissetmeye başladılar ya, olacak gibi değil. Birinin, bir ‘errrrrrrrkeğin’ meseleye el koyma vakti gelmişti. Bu ‘tatsız’ işin gönüllüsü de Ahmet Ümit oldu işte. Kadınlar aşkı öğrenmek istiyorlarsa bundan sonra Ahmet Altan’ı değil beni okusunlar, diyor.

Bu konunun bunun dışında daha bir dolu rahatsız edici boyutu var. Mesela  Ahmet Ümit’in kendi kafasındaki aşk tanımını kitabının kapağından başlayarak herkese dayatmaya kalkışıyor olması. Ona göre’ Aşk Köpekliktir’, o kadar. Bu son derece rahatsız edici bir genelleme. Böylece benim aşklarım, seninkiler, yaşanmış ve yaşanacak bütün aşklar hakkındaki nihai kararını tepeden bir yerlerden biz aşağıdakilere bildiriyor yazar. Kitabı daha okumadım ama röportajındaki üslup bu. Bu düşüncesinde o kadar ısrarlı ki röportajı yapan kişinin ‘Aşka karşı neden bu kadar öfkelisiniz’’ sorusuna, yalan söylüyorlaaaaar, insanları kandırıyorlaraaaar. Diye cevap veriyor. Ama aslında verdiği bütün mesajlar kadına yönelik. ‘Kadınlar aşkla kurtulmaz, aşkla aldatılır.’ diyor mesela  Aşk denen bu ‘köpeklik’ durumunun erkeğe ne yaptığı, erkeğin bu ‘köpeklik’ durumunu nasıl yaşadığı konusunda pek bir düşünce üretmemiş. Kendiyle ilgili söylediklerini ise bu söylemiyle ve bu bakış açısıyla erkekler adına söylenmiş şeyler olarak almak mümkün değil. Çünkü tepeden söylemi kendini bütün edebiyatçıların yalan söylediği ve bütün kadınların kandırıldığı, insanların yanıltıldığı bir ortamda doğruyu bilen, bilebilen biricik, üstün şahsiyet olarak gördüğünü ele veriyor. Bütün bunları insanları kışkırtmak için söylediğini de söylüyor. Bir yazarın görevi insanı kışkırtmaktır, diyor. (Bu durumda ben şimdi kışkırmış sayılıyorum.) Aziz Nesin bunu çok iyi yapan biriydi diye de ekliyor. Doğrudur da Aziz Nesin neyi, niye yazıp, yaptığını açıklama gereği duymadan yapardı. Öyle ki kimse ‘Sen bunu niye böyle söylüyorsun, niye böyle yapıyorsun.’diye sorma gereği duymazdı. Üstelik de büyük usta insanların tamamıyla kendi öznel duygu dünyalarında olup biten böylesi bir konuyu, böylesine estetikten uzak bir başlıkla kitabına isim yapacak kadar da edebi söylemden uzaklaşmamıştı.

Evet. ‘Aşk Köpekliktir’ gibi bir cümlenin bir edebi metine, kitaba başlık olarak konmasının, böyle bir başlığı yazara yazdıran psikodinamiğin de irdelenmesi gerekiyor. Ama yazarı aşka ve aşkı güzel bir şey olarak tanımlayanlara karşı öfke ve kinle dolduran, onu bu konuda böylesine tahammülsüz ve agresif kılan deneyimlerin ne olduğu onun kendi sorunu olmakla birlikte bu başlığın edebiyattaki yerine ya da söz konusu kitabın edebi değerine bakmak ve eleştirmek gerekiyor.

Umarım Türkiyeli edebiyatçıları ve özellikle kadınlar bunun altında kalmazlar.

Tijen Zeybek (29-11-2004 Evrensel)