Biz
kadınlara ‘tepelerden’ bir yerlerden mesaj var. Gene. Bu sefer ki de yüksek
yüksek tepelerin hep olduğu üzere bir erkekten geliyor. Son elli yıldır
Türkiye’de edebiyatçıların aşk konusunda kadınlara yalan söylediğini,
kendisinin de artık dayanamayıp bu aşkın ne olup ne olmadığını kadın kısmına
anlatmak üzere tarzının dışına çıkıp ‘Aşk Köpekliktir’ adında bir ‘aşk’ romanı
yazdığını muştuluyor bize Ahmet Ümit. Biz kadınlara... hani ekonomiyi,
siyaseti, matematiği, anlamadığımız gibi aşkı da anlamıyoruz ya... Hani her
konuda yarım aklımızla bizi hep kandırıyorlar ya bu konuda da kandırılmışız
elli yıldır, haberimiz olsun diye... o bakımdan yani. İllâ ki bir erkek
tarafından kandırılıp gene bir erkek tarafından kurtarılmamız lazım diye
kendini ortaya atmış Ahmet Ümit. Bizim için. Sırf biz artık kandırılmayalım,
sırf aşk neymiş artık öğrenelim diye. Ne kadar erkekçe, ne kadar şövalyece bir
davranış. Kimden kurtaracak bizi’ Ahmet Altan’dan olabilir mi’ Ahmet Altan’ın
romanlarını ciddiye alıp, roman kahramanlarının hayatı ile kendi hayatımızı
karıştırıp ‘kötü yola’ düşeriz diye korkmuş sanki. Öyle ya, ‘Kadınlar bir
uyanış içerisindedir ve kadınların kendilerini erkeklerden biraz daha üstün
hissettikleri tek alan aşktır.’ diyor. Tek alanda da olsa kadınların böyle bir
‘yanlış’ hissiyat içine girmelerini belli ki içi kaldırmamış Ahmet Ümit’in.
Diğer alanlarda olduğu gibi aşk konusunda da kendilerini erkeğin gerisinde
‘hatta özellikle aşk konusunda- hissetmeye devam etmelerinin (ta ki hayatın her
alanında kendilerini erkekle eşit olarak hissetmeye başlayıncaya kadar) daha
hayırlı olacağına karar vermiş. Kadınlar bu uyanışla evdeki babayı, abiyi,
amcaoğlunu, enişteyi, daha sonra bakkal Hasan’ı, mahallenin namus bekçisini,
devleti, vs. atlatıp aşk yaşamaya ve üstüne üstlük de bu aşkı yaşarken
kendilerini erkeklerden üstün hissetmeye başladılar ya, olacak gibi değil.
Birinin, bir ‘errrrrrrrkeğin’ meseleye el koyma vakti gelmişti. Bu ‘tatsız’
işin gönüllüsü de Ahmet Ümit oldu işte. Kadınlar aşkı öğrenmek istiyorlarsa bundan
sonra Ahmet Altan’ı değil beni okusunlar, diyor.
Bu
konunun bunun dışında daha bir dolu rahatsız edici boyutu
var. Mesela Ahmet Ümit’in kendi kafasındaki aşk tanımını kitabının
kapağından başlayarak herkese dayatmaya kalkışıyor olması. Ona göre’ Aşk Köpekliktir’,
o kadar. Bu son derece rahatsız edici bir genelleme. Böylece benim aşklarım,
seninkiler, yaşanmış ve yaşanacak bütün aşklar hakkındaki nihai kararını
tepeden bir yerlerden biz aşağıdakilere bildiriyor yazar. Kitabı daha okumadım
ama röportajındaki üslup bu. Bu düşüncesinde o kadar ısrarlı ki röportajı yapan
kişinin ‘Aşka karşı neden bu kadar öfkelisiniz’’ sorusuna, yalan
söylüyorlaaaaar, insanları kandırıyorlaraaaar. Diye cevap veriyor. Ama aslında
verdiği bütün mesajlar kadına yönelik. ‘Kadınlar aşkla kurtulmaz, aşkla
aldatılır.’ diyor mesela Aşk denen bu ‘köpeklik’ durumunun erkeğe ne
yaptığı, erkeğin bu ‘köpeklik’ durumunu nasıl yaşadığı konusunda pek bir
düşünce üretmemiş. Kendiyle ilgili söylediklerini ise bu söylemiyle ve bu bakış
açısıyla erkekler adına söylenmiş şeyler olarak almak mümkün değil. Çünkü
tepeden söylemi kendini bütün edebiyatçıların yalan söylediği ve bütün
kadınların kandırıldığı, insanların yanıltıldığı bir ortamda doğruyu bilen,
bilebilen biricik, üstün şahsiyet olarak gördüğünü ele veriyor. Bütün bunları
insanları kışkırtmak için söylediğini de söylüyor. Bir yazarın görevi insanı
kışkırtmaktır, diyor. (Bu durumda ben şimdi kışkırmış sayılıyorum.) Aziz Nesin
bunu çok iyi yapan biriydi diye de ekliyor. Doğrudur da Aziz Nesin neyi, niye
yazıp, yaptığını açıklama gereği duymadan yapardı. Öyle ki kimse ‘Sen bunu niye
böyle söylüyorsun, niye böyle yapıyorsun.’diye sorma gereği duymazdı. Üstelik
de büyük usta insanların tamamıyla kendi öznel duygu dünyalarında olup biten
böylesi bir konuyu, böylesine estetikten uzak bir başlıkla kitabına isim
yapacak kadar da edebi söylemden uzaklaşmamıştı.
Evet.
‘Aşk Köpekliktir’ gibi bir cümlenin bir edebi metine, kitaba başlık olarak
konmasının, böyle bir başlığı yazara yazdıran psikodinamiğin de irdelenmesi
gerekiyor. Ama yazarı aşka ve aşkı güzel bir şey olarak tanımlayanlara karşı
öfke ve kinle dolduran, onu bu konuda böylesine tahammülsüz ve agresif kılan
deneyimlerin ne olduğu onun kendi sorunu olmakla birlikte bu başlığın
edebiyattaki yerine ya da söz konusu kitabın edebi değerine bakmak ve
eleştirmek gerekiyor.
Umarım
Türkiyeli edebiyatçıları ve özellikle kadınlar bunun altında kalmazlar.
Tijen
Zeybek (29-11-2004 Evrensel)