26 Eylül 2013

Güz Düşleri

Kışın hiç uğramadığı bir coğrafyanın, güneş yanığı çocukları olarak  güz düşleri görüyoruz. Sarıya, turuncuya, kırmızıya eğilimli yazılar yazıyor, şiirlerden birer sığınak kazıyoruz kendimize. Sarıya ve turuncuya meyilli yazıların hürriyete ve demokrasiye ağıt yakması doğaldır belki de.  Kim bilir, böylesi güz düşkünü insanların yazılarına gri/beyaz bulutların, şiirlerine sağanak yağmurların musallat olması da doğaldır belki.  Yazın fazla geliyor olması, güneşin ışığının fazla aydınlatıyor olması şiire yazgılı olmamızdandır.  Sabahtan akşama her noktayı, duvardaki her çatlağı, topraktaki her kımıltıyı gözümüze gözümüze sokan güneş hayda hayda gösterir hayatın ve faşizmin iğrenç yüzünü bu ülkede. 

Güz düşlerine dalmak niyetiyle uykuya yatıyorum ben her gece. Güz düşlerimin ertesinde bilirim ki incitici yazılara ve yaralayıcı şiirlere gebe olarak uyanacağım. Tahammül ötesi ışığını tepemize salan güneşin altındaki sabahlara her şeyin üstüne acıtıcı suyundan döken bir simyacı gibi uyanacağım. Bulutsuzluk ve yağmursuzluk cenderesinden avuçlarımda kendi tuzlu sularımla kurtulacağım.

Her şeyin üzerinde sertçe bir rüzgâr essin istiyorum şimdi. Meselâ televizyonda, yeni açtığı sergisinden heyecanla söz eden ressam, adamızı paylaştığımız Rum halkından  “karşı unsur” diye söz ettikçe,  hızlı bir sonbahar rüzgârı deli deli essin, katıp önüne kinayeli ve hasım gören sözcükleri, darmadağın etsin, yerlerde sürüklesin diye bekliyorum.  Oysa her yerde güneş, her yerde sıcak, her yerde çöl ıssızlığı var. 

Kışın hiç uğramadığı bir coğrafyanın, güneş yanığı çocukları olarak doğduk. Sonra, barışın bir türlü uğramadığı bir ülkenin savaş yeniği çocukları olarak büyüdük. Hayatımızın ortasında hep korku oldu. Hayatımızın orta yerinde hep kurşun, bomba, çatışma ve yaz akşamlarının yasemin kokulu havasına inat barut kokusu oldu.  Bundan da beter iz bıraktı göçler. Ölümden ve savaştan da beter, bir koyu gölge halinde yer aldı göç, geride kalan her çocuğun, her kadının, her erkeğin ruhunda. Kimimiz savaşta öldük.  Savaşta ölmeyenlerimizi en sevdiğinin ölümü mahvetti. Savaşta ölmeyen biri varsaydı eğer ve sevdiklerinden birini de yitirmediyse, o da göç etti bu ülkeden, gitti nihayette. İşte budur Kıbrıslı Türk demek. Ne tarafından baksan, kolu kanadı kırık, ne tarafından baksan yaralı bir bilinç ve ne tarafından baksan hırpalanmış, kışa da yağmura da, barışa da hasret mi hasret.

Bu yüzden işte, sertçe bir rüzgâr essin istiyorum şimdi. Katıp önüne götürsün her şeyi. Meselâ, yeni sergisini açan ünlü heykeltıraşımızın “Barışı isteyen ve barışı istemeyenleri bir birine daha hoş görülü davranmaya çağıran” sergisini iyice bir dağıtsın istiyorum. Ben barışı istemeyenlere hoş görülü davranmak istemiyorum. Kimse de öyle davranmasın. Barış istemeyenlerle uzlaşacaksak eğer Hitler’i de şimdi, buracıkda affetmek lazım. Hatta Şaron’dan özür dilemek, Pinochet için günah çıkarmak gerekecek.  Bu yüzden güz düşleri görmeye yatıyorum hep. Bu yüzdendir uykulara sığınışım.

Şiirin, resmin, yazının, müziğin yetmediği yerde rüzgâr olup deli deli esmek lazım. “Uzlaşma kültürü” dedikleri, “Uzlaşım eğitimi” dedikleri  buysa eğer vazgeçelim bu kültürden de eğitimden de. Vazgeçelim de zehirlemeyelim ne sanatımızı ne de kendimizi. Psikolojiye ucundan, kenarından bulaştığım gün, bu bilim dalının bu günkü haliyle sadece insanlara her şeyi olduğu gibi kabul etmelerini öğütleyen, vahşi kapitalizme direnen, onun bir “çıktı”sı olmak istemeyen insanları çarklara karşı daha az direnç göstermeleri için ikna etmeye uğraşan yeni bir yöntem olduğunu düşünmüştüm. Bu beni epeyce ürkütmüştü. Uzlaşma denen şey de onun bir parçası olarak bir başka koldan sokuluyor hayatlarımıza.

Uzlaşın ve unutun her şeyi. Uzlaşın ve vazgeçin kendinizden. Uzlaşmak için küreselcilerle istifa edin milliyetinizden, utanın ana dilinizden, çok görün kendinize bir avuç toprağı, o topraklarda kendi kendini yönetip hürriyet içinde yaşamayı, uzlaşın azınlık haklarıyla ve ikna olun tarih diye bir şey yok her şey biyografi deyen akılla. Uzlaşın ve buharlaşın. Ben uzlaşmıyorum. Ben sevilesi olmayan hiçbir insanı sevmiyorum ve nefret etme hakkımı saklı tutuyorum.  

En deli rüzgâr asıl şimdi lazım... En deli yağmur, şimdi.