Pazar gün doğadaki hiçbir canlı özgürce hareket edemedi.
Kuşlar için gökyüzünde süzülmek ölüm demekti. Tavşanlar için ovalarda gezinip,
otlamaksa intihar. Yaşam doğadan sınır dışı edilmiş, özgürce kanat çırpmak ise
muhatabının haberi olmayan bir cezaya koşuttu artık. Sabahın köründe yağmaya
başlayan fişenklerle kurşuna dizildi kuşlar, tavşanlar. Her sabah günü birbirinden güzel serenatlarla
karşılayan kafesteki kuşlar bile korku dolu bir sessizliğe büründüler. Gün
boyunca kafeslerinin içinde uçuşup durdular huzursuzca.
Öldürme dürtüsü insanlığın ilk çağlarından kalma, evrimini
tamamlamadığı primitif dönemlerine ait
bir duygudur. İnsanın kendini
savunma zorunluluğu ile yakından ilgili olduğundan olacak bu duygu tamamıyla
yok olmamıştır. Ancak insanoğlu, beslenme ihtiyaçlarını öldürmeden
giderebildiği, eskiye oranla daha barışçıl ve güvenli bir yaşama sahip olduğu
süreçte bu duygusuyla baş etmesini de öğrenmiştir. Ya da bir kısmı öğrenmiştir.
Modern insan içindeki öldürme dürtüsünü kontrol etmeyi, onu bastırmayı ya da
oradan gelen enerjiyi pozitif alanlara kanalize etmeyi başarmaktadır.
Ama bir grup insan,
avcılar, bu duygularıyla mücadele etmek yerine onu özenle besleyip
büyütmekte, av sezonuna kadar iyice semirmesi için ellerinden geleni
yapmaktadırlar. Kendi elleriyle yetiştirip büyüttükleri keklikleri doğaya
salarken çektikleri söylevlerle doğa için yaptıklarını anlatırken döktükleri
gözyaşının timsah gözyaşlarından hiçbir farkı yoktur. Hansel ile Gretel
masalını bilir misiniz? Oradaki yaşlı cadı yakaladığı çocukları yemeden önce
semirmeleri için günlerce bekler, bu sürede onları en güzel yiyeceklerle
beslermiş. Gözleri görmeyen cadı
parmaklıklar arasından çocukların ellerini uzatmalarını ister, dokunarak,
yoklayarak parmaklarından yeterince şişmanlayıp şişmanlamadıklarını anlamaya
çalışırmış. Eğer yeterince semirdiklerine kanaat getirirse çocukları kocaman
bir fırına atar, gözünü kırpmadan pişirip yermiş. Avcıların yaptığının bundan
farkı ne?
Kekliklerin, sülünlerin, fassaların, tavşanların, ne bileyim
daha adını bilmediğim onca av hayvanının doğaya olan katkıları eli tüfekli insanlardan bin kat daha fazladır. Doğada
yaşama hakları da en az onların ki kadardır. Bilim için, hastalıklarla mücadele
için yapılan araştırmalarda binlerce hayvanın kullanılması, öldürülmesi yetmez
mi? Bir de vahşi dürtülerimizin eğlenceli bir şekilde tatmini için o güzelim
hayvanları katledilmesi size doğru geliyor mu?
Bütün bunlar bir yana, daha ilk gün 16 yaşında bir çocuğun
ölümü ile sonuçlandı. Kıpırdayan her çalıya tavşan hayaliyle ateş edenler her
yıl birbirlerini de yaralamakta bazen de öldürmektedirler. Ya 11 yaşında
çocuğunu ava götürüp avda kaybeden babalara ne demeli? Öldürmenin ne kadar güzel bir etkinlik
olduğunu mu yoksa errrrrrkekliğe ne derece yakışan bir spor(!) olduğunu mu
kanıtlamaya çalışıyorlar.
Evet, avcıları affetmiyorum. Asla ve kat’a.
Tijen Zeybek
29/10/01