24 Haziran 2013

Asla ve Kat’a Affetmiyorum... Avcıları


                                        
Pazar gün doğadaki hiçbir canlı özgürce hareket edemedi. Kuşlar için gökyüzünde süzülmek ölüm demekti. Tavşanlar için ovalarda gezinip, otlamaksa intihar. Yaşam doğadan sınır dışı edilmiş, özgürce kanat çırpmak ise muhatabının haberi olmayan bir cezaya koşuttu artık. Sabahın köründe yağmaya başlayan fişenklerle kurşuna dizildi kuşlar, tavşanlar.  Her sabah günü birbirinden güzel serenatlarla karşılayan kafesteki kuşlar bile korku dolu bir sessizliğe büründüler. Gün boyunca kafeslerinin içinde uçuşup durdular huzursuzca.

Öldürme dürtüsü insanlığın ilk çağlarından kalma, evrimini tamamlamadığı primitif dönemlerine ait  bir duygudur.  İnsanın kendini savunma zorunluluğu ile yakından ilgili olduğundan olacak bu duygu tamamıyla yok olmamıştır. Ancak insanoğlu, beslenme ihtiyaçlarını öldürmeden giderebildiği, eskiye oranla daha barışçıl ve güvenli bir yaşama sahip olduğu süreçte bu duygusuyla baş etmesini de öğrenmiştir. Ya da bir kısmı öğrenmiştir. Modern insan içindeki öldürme dürtüsünü kontrol etmeyi, onu bastırmayı ya da oradan gelen enerjiyi pozitif alanlara kanalize etmeyi başarmaktadır.

Ama bir grup insan,  avcılar, bu duygularıyla mücadele etmek yerine onu özenle besleyip büyütmekte, av sezonuna kadar iyice semirmesi için ellerinden geleni yapmaktadırlar. Kendi elleriyle yetiştirip büyüttükleri keklikleri doğaya salarken çektikleri söylevlerle doğa için yaptıklarını anlatırken döktükleri gözyaşının timsah gözyaşlarından hiçbir farkı yoktur. Hansel ile Gretel masalını bilir misiniz? Oradaki yaşlı cadı yakaladığı çocukları yemeden önce semirmeleri için günlerce bekler, bu sürede onları en güzel yiyeceklerle beslermiş.  Gözleri görmeyen cadı parmaklıklar arasından çocukların ellerini uzatmalarını ister, dokunarak, yoklayarak parmaklarından yeterince şişmanlayıp şişmanlamadıklarını anlamaya çalışırmış. Eğer yeterince semirdiklerine kanaat getirirse çocukları kocaman bir fırına atar, gözünü kırpmadan pişirip yermiş. Avcıların yaptığının bundan farkı ne?

Kekliklerin, sülünlerin, fassaların, tavşanların, ne bileyim daha adını bilmediğim onca av hayvanının doğaya olan katkıları eli tüfekli  insanlardan bin kat daha fazladır. Doğada yaşama hakları da en az onların ki kadardır. Bilim için, hastalıklarla mücadele için yapılan araştırmalarda binlerce hayvanın kullanılması, öldürülmesi yetmez mi? Bir de vahşi dürtülerimizin eğlenceli bir şekilde tatmini için o güzelim hayvanları katledilmesi size doğru geliyor mu? 

Bütün bunlar bir yana, daha ilk gün 16 yaşında bir çocuğun ölümü ile sonuçlandı. Kıpırdayan her çalıya tavşan hayaliyle ateş edenler her yıl birbirlerini de yaralamakta bazen de öldürmektedirler. Ya 11 yaşında çocuğunu ava götürüp avda kaybeden babalara ne demeli?  Öldürmenin ne kadar güzel bir etkinlik olduğunu mu yoksa errrrrrkekliğe ne derece yakışan bir spor(!) olduğunu mu kanıtlamaya çalışıyorlar.

Evet, avcıları affetmiyorum. Asla ve kat’a.

Tijen Zeybek  29/10/01