Dahaları varsa aşklarımızı, arzularımızı ve kavgalarımızı
sıraya dizerek yaşamamızı isteyen; Kıbrıs meselesi öncelikli sorunumuzdur
diyen, kahkahalarla gülelim onlara. Gülelim ve diyelim ki hem köpeği tok hem
ekmeği bütün istemeye devam edeceğim ben.
Benim gözümü diktiğim nehirlerin suyu insana dair olan her
şeye ama her şeye akar, duraksız. Bugün kavgayadır akış yarın aşkadır. Sabah
güneşeyse uyanış akşam ayadır, yıldızadır. İkindileri rüyasız, serin uykulara
akar suyum bazen. Gün olur kırmızı gül desenlidir varoluş, gün olur kurutulmuş
kına çiçeği yaprağıdır. Doğam buyken, mevsimler dört, renk sayısızken, çiçek
sonsuz, gökyüzü bitimsiz ve yıldızlar her şeyden çok iken nasıl sırt çeviririm
bütün bunlara.
Bir Mayıs gününde imkânsızlığından seversiniz birini, oysa o
size ağzınızdan vurulmuştur. Kabahati
şiire atar kurtulursunuz. Nasıl olsa şair *Demdir Deyip Çekiyorum hayatı içime, Ciğerlerim
doluyor nefesinle, Es benimle Eyyy şiirim olan kadın, Çek
beni içine buyurmuştur. Siz de öyle
yaparsınız. Bütün suçu şiire yıkar, bütün kabahati şairde bulur, sözün bittiği
yere varılmıştır, söz kırılmış eylem şaha kalkmıştır dersiniz, çekersiniz
hayatı derin derin içinize, olur biter.
Bu havalar buna müsaittir. Siz de kışkırtılmaya müsait olun. Bakanlar
kurulu kararlarıyla üzülüp, hükümet genelgeleriyle saygı duruşunda bulunmaktan
vazgeçin. Taammüden âşık olunmaz ama taammüden adam öldürülür bu dünyada.
Taammüden telefonlar dinlenir, taammüden bombalar patlar. Siz de taammüden cayın bugün işe gitmekten. Failler
bulunamıyor madem ve failleri bulamayanlar dururken hiç öyle kabahatleri olmayanlar
el çektiriliyor işlerinden, maaşlara zam yapılamıyor, trafik kazaları
durdurulamıyor, kanser yapıcı kimyasalların domates, kabak, enginar, çilek
kılığında evlerimize girmesine engel olunamıyor, çocukları ata çeviren kolej
sınavları kaldırılamıyor, tek mesaiye
geçilemiyorsa, günde on kere elektrik
kesiliyorsa taammüden itaatsizliğin vakti gelmiş demektir.
Hangi nehrin akarsuyudur baktığın, diye sorun
kendi kendinize. Çok durgun akar Kıbrıs’ın suları. Ve bazen durgun akan su melânkoli
yaratır. Ve durgun akan su hayal
bohçasını açandır. Serer önünüze bohçayı “taş”lar baş olur, serer önünüze
bohçayı dostlar düşman, kurtlar padişah olur, serer önünüze bohçayı Temmuz’lar
kanar, Ağustos yanar, ada ortasından bölünür, yarısı Rum yarısı Türk olur. Kıbrıs’ın durgun akan suyuna kapılırsanız
uzun uykularınıza kâbuslar, kaba gölgelerde yaptığınız şekerlemelere huzursuz
ruhlar musallat olur.
Güpegündüz serseri kurşuna nispet serseri bir
havan topu düşüverir damınıza. Güpegündüz, silâhlı askerler düşer payınıza.
Derler ki “Geçemezsiniz!”. Baktığınız nehrin akarsuyu dingin olduğu için siz de
geçmezsiniz. Yani demem o ki “geçmeyiverirsiniz” olur biter.
Ben diyorum ki azgın akan suyu arasak artık,
deli deli coşan, akış batıyayken doğu diye tutturan... Hayal bohçasını kapatsak
artık, birkaç tane de düğüm atsak üstünden.
Desek ki “Göstermiyoruz kimlik-pasaport, özgürlük hemen şimdi”, desek ki
“Asgari ücret bir milyar, hemen şimdi”, desek ki “Derhal imha edilsin bütün
silâhlar, barış hemen şimdi”...
Tijen Zeybek
Mart, 2004
*Cumhur Deliceırmak’ın şiirinden