Aslında benim istediğim
başımı bırakıp gitmek. Benim olan ama
bana acı veren anıları istemiyorum,
gelmesinler. Dudağımın ucunda bir
gülümseme gibi duran güzel anıları da istemiyorum. Çünkü biliyorum. Doğdukları, var oldukları coğrafyadan
koparılır koparılmaz onlar da acı verecekler bana. Üzerime yapışan, bende iz
bırakan her şeyden silkinmek, çırılçıplak bir ruhla kalmak istiyorum. Böyle çıkmak istiyorum yeni yolculuğuma.
Kısaca “Ben ve Ben” olalım istiyorum.
Radyoda bir ses: mırıl mırıl
ne söylüyor böyle. Anılarımızdan
kurtulmanın yolları mı? Ne gülünç. Ne
kadar boş bir çaba. Dolaptaki elbiseler,
kravatlar, şallar hepsi değersiz bez parçaları. Ya albümlerdeki
fotoğraflar. Onlar da sararmış solmuş eski kâğıt parçaları. Hepsi bundan
ibaret. Atabilir, yakabilirsiniz. Eski bir salıncakta sallanan minicik bir kız
çocuğu. Saçları dağılmış kopça vurmaktan.
Uçuşan eteğinin sayvanından külotu görünüyor. Ne hoş bir resimdi o
zamanlar. Şimdiyse acı veriyor demek.
Yakın öyleyse. Çok kolay. Ama böyle salıncakta sallanan çocukları her
görüşünüzde belleğinizde canlanacak aynı görüntüyü yakabilir misiniz? Kurtulabilir misiniz tekrar tekrar
hatırlamaktan.
Size ihanet eden bir dostun
armağanını belki çöpe atabilirsiniz öfkeyle.
Derin bir çukur kazıp gömebilirsiniz belki. Peki ya eski güzel günlerin
düşlerinize girmesine engel olabilir misiniz?
Benzer ihanetlerde
belleğinizde canlanan bu eski görüntüleri silebilir misiniz? Hayır mı? Ne yazık.
Yaşantılar birer sinsi gölge
gibi siniyor üzerimize. Kat kat, kabuk kabuk birikiyorlar. Kazıyıp atmak
üzerimden “ben”i bulmak, kazıyıp atmak üzerinden “sen’e ulaşmak, en derindeki gerçek ve örselenmemiş
yüreğine dokunmak isterdim.
Üzerimde asılı duruyor hepsi
salkım saçak geçmişimin. Saçları örgülü, şehlâ gözleriyle bakıp duran küçücük
bir kız çocuğunun gölgesi. Sol yanağımda halâ, altı yaşında bademcik ameliyatı
olurken canlı canlı, doktorumdan yediğim tokadın izleri. İşlemediği bir suçtan dolayı cezalandırılan
bir yumurcağın inatla “ağlamayacağım işte” diyen sözleri. Ve hepsi, hepsi.
Ölenlerin ardından alelacele
kaldırılan, yok edilen, atılan eşyaları hep ona ait anıları silmek için değil
mi? Korkudan. Geçmişi anımsarken duyulacak acının korkusundan. Ödümüz patlıyor.
Peki kaldırıp atınca kurtuluyor muyuz?
Ya kendi içimizde biriken ölüler.
Kendi kendimizle kavgalarımızda öldürdüğümüz arzularımız, vazgeçtiğimiz
hayallerimiz, geçmiş olan umutlarımız. Onlardan
nasıl kurtulacağız?
Gideyim ben buralardan, başım
kalsın. Orada biriken yaşanıp bitmiş
zamanlar burada, yaşandıkları yerde kalsın. Kalsın.