Yaramazlık mevsimidir
ayrıca. Kısacık bir dönem
damarlarınızdaki kan muzip muzip akar.
Zaten duygularıyla baş
etmekte güçlük çeken insanlar bu aylarda gemi azıya alan bu coşkunlukla hiç
başa çıkamazlar.
Yok yere âşık olursunuz
meselâ. Olmadık yerde, olmadık birine. “Daha neler” demeyin. Olur mu olur. Ya
da illâ ki “ressam olacağım” , “Olmazsa
olmaz. Şair olup şiir yazacağım” diye garip takıntılara takılırsınız. Gene
olmazsa sabah sabah, yüzünde kocaman bir
gülümsemeyle trafiği çözmeye çalışan polisi görünce tutturursunuz: "Durdur
arabayı. Bir koşu gidip şu adamı öpeyim iki yanağından. Sabah sabah insan,
insanı bırak bir polis bu kadar güler yüzlü olur mu?” cümlesiyle kocanıza ya da karınıza iyice
kafayı yedirirsiniz.
Belki de hiç sevmediğiniz,
selâm bile vermek istemediğiniz birine 32 diş tekmili birden gülümsersiniz
“Günaydın” derken. Adam şaşkın, doğal olarak.
Gene olmazsa gider çiçek
böcek resimlerinden dövmeler yaptırırsınız olmadık yerlerinize. (Geçicisinden,
acısızından tabii ki.)
Bir düşünün. Eminim en pinti
arkadaşınız bir bahar gününde ısmarlamıştır kahveleri. En katı olanımızın bile
yüreği yumuşar bahar gelince.
Çok kısadır bahar .
Birdenbire cehennemi sıcaklar basar. Her şey kuruyup gider çabucak. Eser kalmaz
renkten, yeşilden. Boz bulanık toprak kabuğuna çekilir. Dayanamaz çatlar.
Ruhlarımız gibi.
Bu güzelim günlerin tadını
çıkarın. Kendinizi baharın kollarına bırakın. Bir şeycikler olmaz, korkmayın.
Hafiften dağıtın.
Tijen Zeybek
10/4/2000